Makaleler

12 Haziran seçiminin anatomisi

Yüksek Seçim Kurulu‘nun BDP’li vekillere yönelik geciktirici vetosu ile başlayan kritik seçim süreci görünmez ellerin marjinal/kurgulanmış provokatif eylemleriyle gerilimli bir atmosferde cereyan ediyor. Ülkenin en kritik mevkilerine nüfuz eden derin yapının seçim atmosferine, taşları yerinden oynatacak böylesi hırçın bir rüzgâr ekmelerine de şaşırmamak gerekiyor.

Yargıçlar elbette kararlarında özgürdürler. Ancak yargıç feraseti ülkenin düşebileceği uçurumları öngörerek buna karşı tedbirler almayı da gerektirir. Her şeye rağmen bir cana mal olan ve ülkede bir grubun şiddet eylemleriyle netice alındığı kanaatini yaygınlaştıran bir sürecin demokratikleşmeye katkısının olmadığı aşikar. Bu grupların şiddet sarmalı ile bu sonucun alındığı algısı karşısında şiddet taraftarlarının ellerini güçlendireceği ve bunun devamı mahiyetindeki provokatif eylem ihtimali toplumda endişe doğurmaktadır. Bu vetolar toplumda ne yazık ki seçim yargısının siyasallaşmadan nasibini almış olduğu kanaatini uyandırmıştır.

Mini anayasa reformu ile müesses nizamın en kutsal köşklerini dönüştüren siyasi iktidarın, YSK hakkında bir düzenlemeye gitmemesini unutkanlık kavramı ile geçiştirmenin imkânsızlığı ortada. Bunun öngörülebilir nedeni, seçim kurulunun ülkeyi böylesine gerilimli bir atmosfere atma riskini üstlenemeyeceğine dair kanaattir.

Demokratik meşruiyet meselesi

Gerçek olan şu ki parlamenter rejime sahip ülkemizin tüm seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de halkın gerçek iradesinin sandığa yansıma oranındaki derin uçurumlar, siyasal sistemimizin en büyük handikaplarından birisini oluşturmaktadır. Bu nedenle seçimle işbaşına gelmiş iktidarın tesadüfen iyi olması halinde ülkenin iyi yönetildiği, bu durumun ise demokratik serüvenimizde partilerden ziyade liderlerin dominant bir etkiye sahip olduğunu tartışmasız tescillemektedir.

Esasen siyasal partilerdeki lider hegemonyasının bu denli baskın oluşu karanlık odakların siyasete illegal nüfuzlarını kolaylaştırmaktadır. Demokratik meşruiyetini geniş tabana yaymış bir siyasal partiye illegal bir grubun nüfuz edebilmesi bu parti örgütünün ekseriyetini tek tek makul bir düzlemde ikna edebilmesine bağlıdır. Dolayısı ile bu durum hukuk sisteminde spontane bir filtre sistemini temin eder.

İstikrar ile seçmen tercihlerinin siyasal sistemlere aktarımının, birbiriyle çelişen olgular olması, bu sürecin en sıkıntılı yönünü teşkil etmektedir. İstikrarı zaafa uğratmayacak dozda seçmen tercihlerinin sandıkta neşvü nema bulması, demokratik seçimlerin kilit noktasıdır ki bu tez doktriner manada ülkemiz için henüz formülize edilmemiştir. Siyasal iktidarların bu konudaki pragmatist yaklaşımları demokratik meşruiyetin geniş kitlelere yayılmasını önlemiştir. Meşruiyet olgusunu pekiştirecek hareketler, gücün zaafa uğratılması olarak görülmüş ve buna karşı tüm siyasal partiler anlaşılmaz bir şekilde reaksiyoner tavır almışlardır.

Geçmiş yıllarda bir kez denenen tercihli seçim sisteminin daha demokratik ve daha özgür bir seçimi temin ettiği mutlak bir gerçeklik iken, bu sisteme yeniden dönülmesini hiçbir muhalefet liderinin vurgulamaması da düşündürücüdür. Parti disiplinini temin ve Meclis’teki birlik ve beraberliğin bekası anlamında önemli bir unsur olan lider tahakkümünü pekiştiren tercihsiz sistemin sorunların çözümünde ne kadar etkin olduğunu izaha gerek duyulmamaktadır.

Bir ülke, demokratik serüvenini liderlerin inisiyatif ve tahakkümüne bırakmamalıdır. Bu ülke, kaptanın kalibresine göre rota belirleyen bir gemi görünümünden çıkarılmalı, her türlü iklim koşullarında olumlu neticeyi temin eden bir yönetimin egemenliği sistemine geçilmelidir. Ancak halkın zaten seçilebilir olan birkaç tercih noktasında tercihini kerhen kanalize etmeye zorlanmasının ve bunlardan hiçbirinin olmaması durumunda seçme özgürlüğünden feragate zorlanması gibi demokratik ringin dışına kayma işareti veren bir sistemi sorgulamak her seçmenin boynunun borcudur.

Türkiye gibi az gelişmiş ülkelerde tercihli sistemin manipülasyonlara açık olduğu doğrudur. Ancak doğrular istisnai yanlış kullanımlara kurban edilemez. Örneğin bıçak, cinayet aracı olabilir diye bıçağın üretimi durdurulamaz. Bu eksiklikleri bertaraf edecek düzenlemelerle sistemi güçlendirerek daha meşru hale getirebilmeliyiz. Tercihlerin sandığa yansıtılmama algısı insanları demokratik olguların dışındaki arayışlara yöneltebilir. Sandığı halkın önünden çekip almak şiddeti ve illegaliteyi körükler. Bu nedenle istikrarı zaafa uğratmadan, halkın sandığa yönelik eğilimlerinin maksimal oranda yansıtılmasını temin edecek seçim sistemlerine geçmeliyiz.

12 Haziran seçimlerinin diğer seçimlerden farklı yönlerinin olduğu muhakkak. Siyasal iktidar her ne kadar muhalefet liderini sanal olmakla suçlasa da uzun bir aradan sonra AKP iktidarı gerçek bir muhalefetle karşılaştı. Vaatlerin gerçek olup olmadığının bu aşamada bir önemi yok. Anamuhalefet, müesses nizamın kalıplaşmış sloganlarını terk ederek halkın gerçek gündemiyle ilgilenir olmaya başlamıştır. Bu, demokratik süreç için hayırlı bir gelişmedir. Esas merak edilen, bu değişim için lider değişikliğinin olmazsa olmaz bir zorunluluk olup olmadığı hususudur.

Karanlık eller ilk kez böyle aşikâr Seçimlerin bir başka yönü, siyasetin ana merkezinin meydanlardan ziyade kapalı kapıların arkası olduğudur. Adeta satranç oyununu andıran seçim süreci adım adım uygulamaya konulan legal ve illegal projelerle anılacaktır. İşin ironik yanı, görünmez ellerin siyaseti dizayn çabasının hiçbir seçimde bu kadar bariz ve görünür olmadığıdır. Her ne kadar yapılacak bir anayasa değişikliği ile YSK’nın geniş tabanlı bir üye sistemi ile donatılması akla gelebilirse de gerek YSK’nın işlevi, gerek konumu itibarıyla yaşananların lokal olarak kalacağı ve tekrarlanmayacağı kanaati ile böyle bir değişikliğin gereksiz olacağı kanaatini taşıyorum.

Şiddet eylemleriyle siyasal sonuç alındığı kanaatinin toplumsal tabana yayılması, terörü besleyen ve şiddet dozunu tırmandıran en büyük etkenlerden biri olduğu bilindiği halde bugüne kadar bu düşünceyi palazlayan onlarca örneğin pervasızca uygulanması, gerçeklerden ne kadar uzak olduğumuzun bir göstergesidir. Ülkenin hak ve özgürlükler sorunu elbette vardır. Ancak bu taleplerin terör eylemleri nedeniyle karşılandığı imajı ülkeyi geri döndürülemez bataklıkların içine çekebilir ki bundan şiddetle uzak kalınması gerekir. Sosyal bir kaideyi hatırlamakta yarar var: Günahsız yere bir masuma eziyet çektirmek onu kavganın en vahşi ringine atmak demektir.

Seçim sürecinde bir örgütün silaha sarılması, öncelikle o örgütün sandıktan kendi menfaatini temin eden bir tablonun çıkmayacağı kanaatinin egemen olduğu veya silah yolu ile seçim sürecini kendi lehine çevirme ihtimalinin olduğu veya silah ile seçim kompozisyonunu değiştirerek denklemin kendi menfaatleri doğrultusunda şekillenmesini sağlamaya yönelik manipülatif hareketler olduğu anlaşılmaktadır. Oysaki sandık milli iradenin yenilenmesidir. Mademki terör örgütleri siyasi iradeyi, hak ve özgürlükleri talep edilen dozda tesis edememekle suçluyorlar. Yapılacak her seçimin bu tabloyu düzeltme ihtimalini içinde barındıran bir olgu olduğu aşikâr olduğuna göre, yapılan eylemlerin mantığını nerede aramak gerekiyor? Buna rağmen şiddetin körüklenmesi terör örgütlerinin daha başka emellerinin olabileceği endişesini doğurmaktadır.

Necati DAŞTAN Ordu Hakimi

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu