Makaleler

Adı: Bilgi, Soyadı: Sayar

Çağa kim hükmediyorsa; medeniyetin dilini de o belirler. Kabul etmeliyiz ki yakın târihin mutlak hâkimi Batı’dır. Dünya haritasını, hasseten Afrika’yı cetvelle çizebilecek kadar çağına hükmeden Batı. Yakın tarihte Batı akılla; akıl, teknikle tanıştı. Yakın çağın gücü teknikti, bu gücün sâhibi Batı’ydı. Bugün kullandığımız teknik ürünlerin ekseriyetle menşei Batı’dır. Biz, yâni müzmîn doğu toplumları (Uzak Doğu ayrı), o teknik ürünleri çoğunlukla adlarıyla berâber transfer etmişiz; Radyo, televizyon, otomobil, monitör örneklerden sâdece bir kaçı…

Bilgisayar da Batı’dan aldığımız bir cihâz. Ama bilgisayar, isim olarak “computer”e alternatif olarak oluşturduğumuz dilimizin öz kelimelerinden müteşekkil bir kelime. Bu kelimeyi kim terkip etmişse, çok iyi bir iş çıkarmış, zirâ bilgisayar, gerek fonetik/ses olarak, gerek kelimenin anlam fonksiyonu bakımından son derece doyurucu ve güzel bir kelimedir(bu aygıt, “bilgileri saymaz, işler” denilse de, neticede işlem, bir saymanın ürünüdür)

Batı’nın computer, bizim bilgisayar dediğimiz makineyi inceleyeceğiz/iredeleyeceğiz bu yazımızda..

Adı: Bilgi
Soyadı: Sayar
Ana Adı: Abaküs
Doğum Târihi: M.ö. …
Doğum Yeri: Uzak Doğu…+ Avrupa

Bilgisayar, hesap makinesinin geliştirilmiş, daha fonksiyonel kılınmış hâlidir. Hesâp makinesinin temelinde de Abaküs vardır. Hesâp işlemleri için istimâl edilen cihâzları, bilgisayarın temeli kabul edersek(ki öyle kabul ediyorum) insanlığın ilk bilgisayarı Abaküs’tür. Abaküs’ün târihi de milâttan çok öncesine kadar gidiyor.

Târihin kaydettiği ilk somut hesap makinesini, vergi dâiresinde me’mûr olan babasının işlerini kolaylaştırmak için 17. Yüzyılda Fransız Matematikçi Pascal 16/18 yaşındayken yapmıştır. Bugün dijital denildiğinde aklımıza LCD, camüstü rakamlar geliyorsa da Pascal’ın yaptığı, toplama ve çıkarma yapabilen bu ilk hesap makinesine dijital denilmiş (dijital Fransızca bir kelimedir). Dijital, sayısal demek zirâ. Gariptir, Pascal Pascalline olarak adlandırılan ilk hesap makinesini îcât ettiği yıl, ömür boyu sürecek bir sıhhat bozulmasına düççar olmuş, kendi deyimiyle 16/18 yaşından sonra ağrısız, acısız tek bir gün dahi geçirmemiştir. Pascal elinde kâğıt-kalem, kilisenin tepesinden yıldızları seyreden, ölçümler yapan; kâinattaki mevcût muazzam dengeye bakıp gözyaşı dökecek kadar da inançlıydı.

Pascal’dan çeyrek asır sonra Alman Leibniz, Pascal’ın yaptığı makinenin fonksiyonlarını daha da arttırarak “Leibniz Çarkı”nı îcât etmiştir. Pascal’ın makinesinden faklı olarak Leibniz Çarkı, çarpma, bölme ve karekök alma işlemlerini de yapabiliyordu. Modern çağın sistemli düşünürlerinden Leibniz; Târih, Felsefe, Mantık, hukuk, Matematik, teoloji, politika, optik, mekanik, kozmoloji… İle ilgilenmiştir. Berlin Üniversitesinin kurulmasına önayak olan Leibniz, kozmoloji ilmini Allah’ın ispatı için kullanmıştır. Katolik ve Protestan mezheplerini birleştirme çabası da gösteren ama daha çok yaptığı hesap makinesiyle anılan Leibniz, terkedilmiş hâlde, kimseler duymadan sessiz, sedâsız bu dünyadan göçmüş biri olup, cenâzesine sâdece sekreterinin katılmış olması da ayrı bir trajedidir.

Leibniz’den sonra “Fark Makinesi” ile Charles Babbage târih sahnesine çıkar… Babbage, 1830 yılında matematiksel işlemlerin dışında farklı fonksiyonları da içine alan “Fark Makinesi”ni îcât etti. İngiliz Hükûmetinin parasal desteğiyle çalışmalarına devâm etti. Babbage; veri depolama birimi, mantıksal işlem birimi, giriş ve çıkış üniteleri olan bir makinenin projesi üzerinde çalıştı. Bu projesinden dolayı Babbage, günümüz bilgisayar mantığının sistematörü olarak kabul edilir. Ancak bu mevcût projesini tamama erdirmeden yaşamını yitirmiştir. Projeyi bitirememesindeki temel sebepler arasında zamanın malzeme kifâyetsizliği ve imâlat tekniği yetersizliği olarak sayılabilir. Ki Babbage bu bağlamda “Makina ve İmalat Ekonomisi Üzerine” adında bir kitap da neşretmiştir. Hayat sigortasının yaygın hâle gelmesinde katkısı büyük olan  İngiliz Babbage, günümüz bilgisayarlarının temel prensiplerini oluşturan kişidir.

Gelelim ilk bilgisayar çalışmalarına…

Bu alanda, bugünkü bilgisayar sistemi anlamında  ilk büyük gelişme,  1890’da Amerikalı Hermann Hollerith tarafından delikli kart sistemiyle veri girişi yapılan makine/bilgisayar olmuştur.  Bu sistemde işlem hızının artması ve hataların azalması büyük bir ilerleme sayılmıştır.

Bilgisayar dünyasında asıl ve en büyük ilerlemenin fitilini ateşleyen kişi, 1937’de Mark 1 adını verdiği bilgisayarda yarı elektronik devreler kullanmakla Howard Hathaway Aiken olmuştur. Mark 1 delikli kart sistemiyle çalışmasına karşın; daha önceki benzerlerinden farklı olarak, logaritma ve trigonometri işlemlerini de yapabilmekteydi. Ağır olduğu hâlde, tam otomatik olarak çalışması ve uzun işlemleri çözebilmesi; 1 saniyede 5 tâne işlem yapabilen, 18 metre uzunluğunda, 2.5 Metre yüksekliğinde olan Mark 1’in en büyük özelliğiydi. Mark 1, insan müdâhalesi olmadan hazırlanan programı yürüten ilk bilgisayardı.

Mark 1’den kısa bir süre sonra Pensilvania Üniversitesi’nden John Mauchly, J. Presper ile birlikte ENİAC(Elektronik Sayısal Hesaplayıcı Ve Doğrulayıcı)’ı 1946 yılında tamamladı(lar). Yapımında 18000 adet elektronik tüp kullanılan ENİAC  50 ton ağırlığında olup, 167 m2’lik bir alanı işgâl ediyordu. Saniyede 5000 toplama işlemi yapabilen ENİAC, Mark 1’den 1000 kat daha hızlıydı. II. Dünya Savaşı’nda Amerikan ordusunun daha hızlı işleyen bir hesap sistemine gereksinim duyması, bilgisayar dünyasında bir devrim olan ENİAC’ın yapılmasına sebep olmuştur.

ENİAC’tan sonra, uzun soluklu olamayan DEVAC ve ticâri anlamda satışa sunulan ilk bilgisayar olan UNİVAC’ın yapılması 1952 yılına dek sürmüştür.

Toparlama sâdedinde günümüz bilgisayarının gelişim evrelerini kronolojik olarak işâretleyelim:

1. Birinci Nesil Bilgisayarlar:

1945 ile 1956 arasındaki yıllara tekâbül eden  bilgisayarlardır ki, II. Dünya Savaşı şartlarının süreçte belirgin bir rolü olmuştur. Ezcümle Alman mühendis Konrad Zuse, 1941’de uçak ve roketler için Z3 olarak adlandırılan bilgisayarı; buna mukâbil müttefik kuvvetler bilgisayar çalışmasına hız vermiş ve bu bağlamda İngilizler, Almanların mesajlarını çözmek için Colossus adlı gizli kodları kırabilme özelliği olan bilgisayarı, İBM şirketiyle çalışan Howard Hathaway Aiken Mark 1’i; yine savaş şartlarında gelişen bir diğer bilgisayar Amerikan Hükümeti Pensilvania Üniversitesi ile ortaklaşa ENİAC’ı tasarlamışlardır.

Bu devrede geliştirilen bilgisayarların en büyük dezavantajı kaba, büyük  ve hantal olan vakum tüpleridir.

2. İkinci Nesil Bilgisayarlar:

1956 ile 1963 arasındaki gelişim ve değişimi hâvi bilgisayarlardır. Bu evrenin belirgin husûsiyeti ; vakum tüpler yerine transistörlerin bilgisayarda kullanılmasıdır. Transistör, yarı iletken malzemeden îmâl edilmiş  elektronik devre elemanıdır. Transistörlerin vakumlu tüplere oranla enerji verimleri yüksektir. Ayrıca bir tüp belirli bir ısınma süresi geçmeden çalışmadığı hâlde, transistörler gerilim uygulandığı gibi çalışıyordu. Ayrıca boyut olarak tüplerden çok daha küçük ve portatif olan ve ömrü tüplerden 5 kat daha fazla olan transistörler bu evrede belirgin bir rol üstlenmiştir.

1960’lı yılların başlarında üniversitelerde ve işyerlerinde ikinci nesil bilgisayarlar kullanılmaya başlandı. Bu dönem bilgisayarlarına yazıcılar, tape birimleri, disk birimleri, işletim sistemi ve çeşitli programlar eklendi. Ayrıca yine bu dönemde bilgisayarın gelişimine paralel yeni meslek gurupları teşekkül etti: Programcı, bilgisayar sistem uzmanı ve sâir… İkinci nesil bilgisayarlara en önemli örnek IBM 1401’dir.

3. Üçüncü Nesil Bilgisayarlar:

1964-1971 arası zaman dilimini kapsayan bu evrede; vakumlu tüplerden daha avantajlı olsalar dahi fazla miktarda ısı yaydıkları için transistörler,makinenin hassas  iç parçalarının çabuk bozulmasına  sebep oluyordu. Ama kuartz bu sorunu çözdü. Kuartz bugün alternatif tıpta da kullanılan değerli bir taştır. Radyasyonu engelleyici bir özelliği vardır.

1958 yılında Texas Instruments mühendislerinden Jack Kilby tümleşik devreyi (Integrated Circuit (IC)) geliştirdi. Tümleşik devre (IC), kuartzdan yapılmış küçük bir silikon disk üzerinde 3 elektronik bileşenden meydana gelir. Bu dönem, pek çok parçanın monte edildiği çip sâyesinde bilgisayarlar hızlı bir şekilde küçülmeye başladı. Yine bu dönem, işletim sistemi çerçevesinde alternatif programların çoğaldığı dönemdir.

4. Dördüncü Nesil Bilgisayarlar:

1971’den günümüze kadar olan evre…  Bu evrede çiplere, binlerce bileşen monte edildi. Boyutlar küçüldükçe küçüldü.  Bu dönemde bilgisayarların boyutları daha da küçüldü, fiyat cinsinden ederi azaldı, ucuzladı. 1971 yılında İntel 4004 çipini üretti. 1981’de evde, işyerinde, okulda kullanılmak sûretiyle bilgisayarlar günlük hayata girdi. Bu dönem, kişisel bilgisayarların(Personal Computer -PC-) başlangıç dönemidir. 1981’de kişisel bilgisayar adedi 2 milyonken 1982’de 5.5 milyon, 1992’de bu sayı 65 milyon olmuştur. Ayrıca İBM PC ile Apple rekâbeti de bu dönemde ( 1984) başlar.

Bu dönemde, aralarında mesâfe bulunan(170 Metreye kadar ) bilgisayarları birbirine bağlayan adına LAN denilen ağ sistemi geliştirildi. LAN’ın açılımı: Local Area Network’tur. Türkçesi: Yerel Alan Ağı. Ayrıca aralarında coğrafî bir uzaklık mevzûbahis olan yerlerde konumlanmış(meselâ iki şehir veya iki ülke) bilgisayarları birbirine bağlamak için WAN ağı geliştirildi. İnternet dediğimiz olgu, WAN’ın ürünüdür. Neticede WAN ile bağlı olan bilgisayarlar, mevcût bilgisayarlarda bulunan bütün verileri kullanabilir. Meselâ arama motoru Google’a bir kelime girip arattığımızda, Google, WAN sistemiyle, aramanın yapıldığı bilgisayara bağlı bulunan bütün bilgisayararın verilerini getirir. WAN’ın açılımı: Wide Area Network, Türkçesi: Geniş Alan Ağları.  Yine bu dönemde dizüstü ve cebe sığabilecek kadar küçük bilgisayarlar yapıldı, geliştirildi. İnternetin insan hayatına girmesi ve yaygınlaşmasıyla bilgisayarın önemi kat kat daha da arttı.

Kısaca size bilgisayarın târihçesi hakkında bilgi verdikten sonra aklımıza akseden notları da sizinle paylaşmak isterim;

Kimileri, ne kadar muazzam ve mükemmel işlemler yapsa da, ne kadar sonuçları kusursuz verse de, komut almadan hiçbir işlemi yapamadığı için bilgisayara “aptal bir makine” der. Bu yanlış bir tasvîftir. Bunu diyenlerin bir kısmı kanımca, bakın ben sizin hayranlık duyduğunuz bir şeyin, nasıl da karizmasını çiziyorum. Bakın nasıl da zekice bir hamleyle hayranlık uyandıran bir cihâzı “aptal” pozisyonuna getirebiliyorum bilinçaltıyla hareket ediyor. Aptallık, zekânın ağır işlemesi sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Pekâla bir aptal kendi başına, hiçbir yerden komut almadan da hareket edebilir, hayatıyla ilgili bağımsız kararlar verebilir. Ama bilgisayarda böyle bir husûsiyet yoktur. Neticede insan, yaratan bir varlık olmadığı için; insan aklının ürünü olan herşey insanın aklına tâbidir. O hâlde insan aklının ürünü olan bir ürün, ne aptal olarak tesmiye edilebilir, ne de zekî olarak. Çünkü insan aklı, kendisinden bağımsız olacak bir şeyi yapamaz.

Bilgisayarlar, II. Dünya Savaşı sırasında ciddî bir gelişim göstermiştir. Bilgisayar, düşmanı alt etmenin bir yöntemi olmuş, ve bu kan kokan yöntem maalesef bilgisayarın gelişiminde kilometre taşı olmuştur. Bu durum ister istemez İsveçli bilim adamı Alfred Bernhard Nobel’i akla getiriyor. Mâlûm olduğu üzere Nobel, dinamiti îcât eden kişidir. Bugün, bilimin gelişmesinde büyük katkılar sağlayan Nobel Vakfının verdiği Nobel Ödülünün temelinde dinamit vardır. Yâni bilim ve kan.

Peki, beşinci nesil bilgisayarlar nasıl olur?

Öyle bir çağda/zaman diliminde yaşıyoruz ki, saçmalamamak koşuluyla ne tahmin edilirse, artık fantastik gelmemeli bize. Zirâ, 167 m2 ve 50 ton ağırlığındaki bir makineyi cebimizde taşıyabiliyoruz artık. İlk bilgisayarların ağırlığı ve kapladığı yer zamanla malzemesinden, kapladığı yerden  alındı, fonksiyonuna eklendi. 167 m2’lik bir alan artık, hatırı sayılır bir teknoloji marketinin alanıdır. Sanırım bu değişim, bilgisayar dilini de farklılaştırmıştır. O eski bilgisayarda işlem yapmaya giden biri nasıl bir ifâde kullanırdı? “Ben bilgisayara gidiyorum”. 5+1 bir dâire büyüklüğünde olan bir makineye ancak gidilir çünkü.

Çok yakın gelecekte olabilecekler üzerinde tahminlerim:

İnsanlar, bulundukları yerde bir ctrl E ile meselâ evlerini monitörden izleyebilir, evlerine müdâhalede bulunabilirler. Meselâ bir ctrl P ile evin pencerelerini açıp kapayabilirler. Ben fazla uçmadığım için belki de bu dediğim şey yapılmış olup, henüz yaygınlaşmadığı için ben bilmiyor olabilirim. Meselâ bilgisayarla bir çiçek bahçesine bağlanıp o çiçeklerin kokusunu almak… Koku nasıl taşınır bilmiyorum ama, olabilirlerim içinde olan bir şeydir bu. Meselâ bir konu seçilir, olayın kahramanları belirlenir, bilgisayara komut verilir, bilgisayar insan için film çevirir. Korku mu, bilim-kurgu mu, fantastik mi, romantik mi… İnsan bunu belirleyecek, bilgisayar, bunu insan için yapacak diye düşünüyorum.

Teknolojinin bilhassa bilgisayarın baş döndürücü gelişimi, bâzı_an bir şeyleri ıskalamamıza neden oluyor; insan, yaptığı makineye hayran oluyor/hayran kalıyor ama u lâkin bütün bu yapılanın ve yapılacak olanın kendi aklının ürünü olduğunu biliyor olsa bile hissetmiyor bunu ve bir şeyleri ıskalıyor.

14 Mart 2011
İnsanbol

İbrahimî Feyzullah Yalçın

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu