Makaleler

Biraz huzur, biraz uyku, bütün istediğimiz buydu

Birileri denize rahat girsin diye diğerlerinin plajları doldurmasına izin verilmemiştir bu ülkede. Birilerine daha çok fırsat doğsun diye diğerleri içeri alınmamıştır.

Birileri daha iyi okusun diye diğerleri yasaklanmıştır. Birilerinin iktidarı için diğerleri asılmıştır. Kısacası birileri daha rahat ve huzurlu uyusun diye diğerlerinin uykusu hep kaçırılmıştır bu ülkede.

İşte 27 Nisan da öyle bir geceydi. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt deliksiz bir uyku çekmek için diğerlerinin uykusunu kaçırmak üzere bir metin kaleme alıyordu. ‘Ordunun laiklik konusunda hassasiyetini paylaşmak adına bir uyarı dediği’ şeye biz daha sonra e-muhtıra adını verecektik. Saat 23.00 sularıydı. Büyükanıt Paşa yazısını yazmış, klavyesini asmış, ‘enter’a basmış, pijamalarını giymiş, telefonlarını kapatmış, huzur içinde yatağa girmişti.

Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı lojmanında Paşa’nın, sabaha kadar sürecek bebekler gibi deliksiz uykusu henüz başlamıştı ki, haber cep telefonlarına kısa mesaj olarak, televizyonlara son dakika gelişmesi olarak, bilgisayarlara e-posta olarak düşmüştü.

Televizyon programlarına davet edilme ihtimaline karşı evinde iskarpinleri elinde bekleyen nöbetçi TV yorumcuları ekranları çoktan doldurmuş, erken siyasi analizlere başlamıştı. ‘Ama’ların suça ortak olmak demek olduğunu henüz Genç Siviller’den duymamış aydınlar, ‘Darbe kötü ama’ diye başlayan, AK Parti’nin de rahat durmadığı imalarıyla devam eden, içinde bol bol ‘ama’ geçen cümleleri kuruyorlardı.

Hiçbir maçı kazanamayan, her defasında külhanbeyi ağabeyinin topu kesmesiyle hezimetten kurtulmaya alışmış CHP’nin temsilcilerinin ağızları kulaklarına varıyordu. ‘Evet, evet bu bir muhtıradır, AKP gerekeni yapmalıdır’ diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, kafası ateşi harlatan bir körük gibi inip çıkıyordu.

Türkiye’de mizahın karaya vurmuş şamandırası Okan Bayülgen sur borusu altında çoktan toplanmış, ‘abidik gubidik’ muhabbetini yarıda kesmiş, aydın Türk genci konuğu Helin Avşar’ın ‘Her şey laik olsun, ne mutlu Türkiye’ sloganlarını hayranlık dolu gözler ve sözlerle destekliyordu.

Daha sonra Youtube’a düşen ses kayıtlarından öğrendiğimize göre YÖK Başkanı Erdoğan Teziç ’27 Nisan gecesi muhtırayı duydum oh çekip yattım’ demişti.

İşte yine birilerinin ‘oh çekip yatması için’ diğerlerinin uykusu kaçırılmıştı. Birilerinin televizyonlarda muzaffer nutuklar atması için diğerlerinin keyfi kaçırılmıştı.

Ancak bu sefer uykusu ve keyfi kaçanlar plajları doldurmasına izin verilmeyenlere pek benzemiyordu. Şimdi onlardan bazılarına kulak verelim:

Fatih: 12 Eylül Darbesinde henüz dünyaya gelmemiştim. 28 Şubat ise ne olup bittiğini anlamadan geçmişti. Haftasonu için üniversiteden eve dönmüş ve yatmak üzereydim. O gece evde yalnızdım. Annem, babam ve kardeşlerim turistik gezi için yurtdışındaydı. Alışkanlık üzere yatmadan evvel son kez maillerimi kontrol ettim ve ilk darbemi pijamalarımla karşıladım. Hemen ailemi aradım. Çok tedirgin oldular. “Sakın ha eyleme filan gideyim deme!” dediler. “Zaten yalnızsın, başına bir iş gelirse bulamayız seni” diye de eklediler. Biz o sırada Genç Siviller maili grubu üzerinden bir bildiri hazırlamıştık bile. Ertesi sabah saat 11.00’de Galatasaray Lisesi önünde toplanmak üzere sözleştik. İtiraf ediyorum, hayatımda yaşadığım en büyük tedirginliklerden biriydi. Hem aileme hem de statükoya aynı anda baş kaldıracaktım. Ancak basın açıklaması bittikten sonra içimi muazzam bir huzur kaplamıştı, kendimi dünyayı kurtarmış gibi hissediyordum. Üstelik başıma hiçbir şey gelmemişti. Şimdi dönüp o güne bakınca diyorum ki “İyi ki o gün ordaymışım”. Bu sebeple ilk andan itibaren farkında olarak yaşadığım ilk darbedir 27 Nisan.

Ahmet: Ertesi gün erken saatlerde Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü imzalaması için çevreci bir eylem vardı. Sabah eylem hazırlıkları olacağından biraz erken yatmak istemiştim o gece, ama ne mümkün! 11:30 civarıydı sanırım TV’ler aynı anda flaş haber geçmeye başladı. Bir hafta on gündür cumhuriyet mitingleri, cumhurbaşkanlığı tartışmaları çerçevesinde nefret kusan bazı kanallar muzaffer bir eda ile ile geriye çekilmiş üst perdeden yorumlar yapıyorlardı. CHP’li Mustafa Özyürek’i hatırlıyorum. Darbe denince aklıma gelecek seslerden biri Alparsan Türkeş’in, Kenan Evren’in konuşmaları ise bir diğeri de Mustafa Özyürek’in o kadifemsi sesi ile “Hmmhh, bu bir muhtıradır.” sözleri idi. Sabah Kyoto eylemi yerine Galatasaray Lisesi önüne gittim. Bu arada Kyoto Protokolü de seçimlerden kısa bir süre sonra imzalandı.

Fatmagül: Televizyonda “Eee ama hükümet hak etmişti” açıklamalarından bunalmış bir halde 80 darbesinin hayaletiyle boğuşurken internete girmiştim. Orada Genç Siviller’in “Bu ülkenin hastanelerinde doğmuş, okullarında okumuş, 16-35 yıldır burada yaşayan, kimsenin üniformasını giymeyen, şiddetle uzaktan yakından bir alakası olmayan sivil bir grup genç Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak…” diye başlayan meşhur manifestosuyla tanışmış, ertesi gün eyleme katılmış, ayağımın tozuyla da STV’ye röportaj bile vermiştim. Beni politize eden ilk şey Hrant Dink’in öldürülmesiydi. Ardından da 27 Nisan muhtırası geldi.

Metin: Dişlerimi fırçalamış, sevgilime sarılıp uyumayı planlarken muhtıra haberi ile psikolojimiz altüst oldu. Hayatımıza birebir müdahale edildiğini hissettim. Geçenlerde belediye otobüsünde birbirine sarılan sevgilileri ayıran otobüs şoförü bu e-muhtıradan daha masum kalır. Hayatımdan bir akşamı çalanlardan hesap sormak istedim. Sonra bir arkadaşımdan gelen SMS zinciriyle Genç Siviller’in açıklama yapacağını öğrendim. Tabii ki bu fırsatı kaçırmadım.

Sümeyye: Memleketten annemler gelmişti. Sabah Eyüp Sultan’a sabah namazına gidecektik. Sabah için hazırlıklarımızı yapıp yatmak üzereyken art arda ‘darbe oldu’ telefonları gelmeye başladı. ‘Artık o devirler geçti’ diye düşünürken bir anda başta beni ve yaşam biçimimi tehdit olarak gören bir muhtıra ile karşı karşıyaydık. Annem ‘bu hükümete değil, bize verildi.’ dedi. Geç saatlere kadar televizyon izledik. Eşimize dostumuza Galatasaray’da yapılacak basın açıklamasının haberini SMS ile gönderdik. Sabaha karşı uyuyakalmışız. Eyüp’e gidemedik. Ailece Genç Siviller’in eylemine gittik.

Neslihan: e-muhtırayı ilk okuduğumda ‘bu ne kadar bozuk bir Türkçe, şaka olmalı’ diye geçirdim içimden. Genç Siviller olarak bir süredir sokakta eylem nasıl yapılır, basın açıklaması hakkı nedir? Bunları çok iyi biliyorduk. Daha sonra değil hemen, hiç tereddüt etmeden, kocaman paşalardan korkmadan sabaha kadar oturup metin ve sloganları yazdık.

Müçteba: 27 Nisan muhtırasına karşı bir şey yapmalı, bir şey yapmalı, deyip duruyordum. ’19 Mayıs’ları stadyumlardan kurtaralım’ dediklerinden beri ilgiyle takip ettiğim gençlerin Genelkurmay’a posta koyan eylemi bana bir şey yaptılar dedirtmişti. Genç Siviller’e katılmaya o gün karar vermiştim. “Neden Genç Siviller’lesin?” diyenlere; Genç Sivillere katılmama 27 Nisan muhtırası neden oldu’ derim hep. Vesayet kurumlarının en silahlı gücüne, sivil toplumun en silahsız gücü en etkili ve en hızlı tepkiyi vermişti.

İşte o gün orada toplananlardan birkaçının bir muhtıra gecesi yaşadıkları. Başımıza ne geleceğini bilmeden, sadece doğru bildiğimizi yapmak için 28 Nisan sabahı Galatasaray Meydanı’na toplanmıştık. Ayaklarımız titreye titreye ahlaksız bir had bildirme girişimine haddini bildirmiştik.

27 Nisan gecesi bizim uykumuz kaçmıştı. Ancak 28 Nisan gecesi çok rahat uyuduk.

Turgay Oğur

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu