MakalelerTeknoloji ve İnovasyon Haberleri

Çağımızın Olmazsa Olmazı: Yenilikçilik

İlk örnekleri Fransızca

yayımlanan Journal des Scavans (1665) ve İngilizce yayımlanan Philosphical Transactions of Royal Society olan bilimsel dergiler bilim kültürüne pek çok kazanım sağladı.

19. yüzyılda yayımlanmaya başlayan Vekayi-i Tıbbiye ve bilimler dergisi anlamına gelen Mecmua-i Fünûn Osmanlı İmparatorluğunda yayımlanan ilk bilimsel dergilerdir.

Nisan 2012de güncellenen bilgilere göre 74 Türkiye adresli bilimsel dergi ISI Web of Science veri tabanlarında dizine girmiş durumda.

Yine SCImago tarafından hazırlanan listede 1996-2012 yılları arasındaki bilimsel yayın sayısına ait listede 20. sırada yer alan Türkiye, bu bilimsel yayınların aldığı atıf sayısına göre yapılan sıralamada 27. sıraya geriliyor.

Bilim insanının başarısını ölçmek ya da ne kadar “iyi” olduğunu tespit etmek için atıf sayılarının kullanıldığı farklı yöntemler var. Bu yöntemlerden biri de h-indeks. 2005’te fizikçi Jorge Hirsh tarafından geliştirilen bu yöntemde bir bilim insanının yayımladığı bütün makaleler içinden “h” tanesine en az “h” tane atıf yapıldıysa o bilim insanının h-indeksi “h” sayısıyla verilir. Anlaşılacağı üzere “h-indeks” yayın sayısının artması ile doğrudan artmaz. Bir bilim insanının h-indeksi ne kadar yüksekse o kadar başarılı sayılır. Bazı eksik yanları olsa da şu an için en yaygın değerlendirme yöntemi olan h-indeks kullanılarak ülkelerin h-indeksleri hesaplanıyor. 1996-2012 verileriyle h-indeksine göre hazırlanan listede Türkiye 37. sırada yer alıyor.

Endüstriyel Araştırmalar: Araştırma laboratuvarı denilince birçoğumuzun akima ilk önce üniversiteler gelse de sadece endüstriyel amaçlı kurulmuş laboratuvarlar da var. Bu laboratuvarlarm ilk örneği Thomas Edison tarafından kuruldu (Menlo Park, 1876, ABD). Bu laboratuvarda yapılmış çalışmalar arasında ses kayıt cihazlarının ilk örneği olan fonograf, uzun süre yanabilen ampuller, elektrikli tren gibi pek çok örnek sayılabilir. Bilim ve teknolojiye katkıları düşünülünce, bu ilk endüstriyel laboratuvarı Edison un bize elektrikten sonraki en önemli armağanı olarak değerlendiren çevrelere hak vermemek mümkün değil.

Yenilikçiliğin temel taşlarından biri olan Ar-Ge her ne kadar yükseköğretim kuramlarının mutlak sorumluluklarından biri gibi görünse de artık birçok özel sektör kuruluşu da etkin Ar-Ge olmadan varlığını sürdüremeyeceğinin bilincinde. Pek de haksız sayılmazlar. Özellikle en çok Ar-Ge harcaması yapan şirketler sıralamasında üst sıralara baktığımızda karşımıza çıkan dünyaca tanınmış şirketler, ister istemez Ar-Ge yapan şirketlerin mi büyüdüğünü yoksa büyüyen şirketlerin mi Ar-Ge yaptığı sorusunu akla getiriyor. Türkiyede sektörlere göre Ar-Ge harcamalarının oranını incelediğimizde, 2002de bu harcamaların %64,3’ünün yükseköğretim sektörüne, %28,7’sinin özel sektöre, geri kalan %7’sinin kamu sektörüne ait olduğunu görüyoruz. 2012de ise Ar-Ge harcamalarındaki özel sektör oranı %43,9’a ulaşıyor. Özel sektörün Ar-Ge harcamalarındaki bu artış, Ar-Ge’nin artık ülkemizdeki özel sektör tarafından da önemsendiğini açıkça gösteriyor. Fakat EU Industrial R&D Scoreboard 2013 raporunda Dünyada en çok Ar-Ge yapan 2000 şirket arasında sadece 6 Türk şirketinin olması bu artışın henüz yeterli seviyeye ulaşmadığını düşündürüyor. Bu 6 Türk şirketi 614., 1248., 1290., 1360., 1827. ve 1917. sıralarda bulunuyor. Merak edenler için hemen belirtelim ki bu listede birinci sırada yer alan Volkswagen geçtiğimiz yıl 9,5 milyar € civarında harcama yaparken, listenin son sırasındaki şirketin harcama tutarı sadece 22,6 milyon €.

Burada bir karşılaştırma olması açısından, ekonomik kalkınmadaki başarısı ve yenilikçilikteki çarpıcı gelişimi ile ilgi çeken Güney Kore’nin sektörel Ar-Ge harcama verilerine bakabiliriz. 1980’lere kadar kişi başına düşen gayri safı yurtiçi hâsıla (GSYİH) ve Ar-Ge faaliyetlerine yapılan harcamalar açısından Türkiye’nin altında yer alan Güney Kore, 1980’lerde bu gidişatı tamamen tersine çevirmeyi başardı ve teknolojik açıdan önemli bir gelişim kaydetti. Bu sayede önemli bir büyüme gösteren Güney Kore’nin 2009 yılındaki 30,8 milyar €’luk Ar-Ge harcamalarının sadece %27’si kamuya, araştırma enstitülerine ve diğer kaynaklara, kalan %73’lük kısmı ise ticari girişimlere ait.

Teknoparklar: Ar-Ge’yi eğitim ve iş dünyasından ayrı düşünmenin mümkün olmadığı görüşüne dayanarak, Ar-Ge’nin hem üniversiteler hem de özel sektör tarafından beslenmesini sağlamak amacıyla farklı oluşumlar gerçekleştiriliyor. Bu işbirliğinin dünyadaki ilk örneği 1950’li yıllarda Stanford Üniversitesine bağlı kurulan Silikon Vadisi. Bu merkezin tartışılmaz katkılarını göz önünde bulundurursak bu birlikten doğabilecek kuvvetin büyüklüğünü de anlayabiliriz.

Yeri gelmişken ülkemizde benzer amaçla, ama Silikon Vadisinden farklı olarak devlet desteğiyle kurulmuş tekno-parklardan (teknokent) bahsetmekte fayda var. Genellikle üniversitelerin tahsis ettiği mekânlarda kurulan teknopark-larda üniversitelerin bilim ve teknolojisi sanayinin kullanımına sistematik olarak sunulur. Türkiyede ancak 90’lı yılların sonunda gündeme gelen teknoparklar, 2000’li yılların başında yürürlüğe giren Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Yasası ile kurulmaya başlandı. Bu yasa kapsamında kurulan ve sayısı Kasım 2013 tarihi itibariyle 52’ye ulaşan teknoparkların 39u etkin durumda. Teknoparklardabugün 2500den fazla firma yer alıyor. Pek çok farklı alanı kapsayan bu firmaların sektörel dağılımına bakıldığında üst sıralarda yazılım ve bilişimin yanı sıra elektronik ve savunma sanayi gibi farklı dallar karşımıza çıkıyor.

Özellikle sanayi alanında gelişmiş ülkelerde verilen patent sayısının yüksekliği, teknoloji transferinin bir başka yöntemi olan patentlerin ülke gelişiminde üstlendiği rolü açıkça gösterir. Bu nedenle patent çalışmaları özellikle gelişmekte olan ülkeleri bir hayli ilgilendirmektedir. Ülkemizde patent verme yetkisine sahip tek kurum olan Türk Patent Enstitüsüne (TPE) ait veriler patent başvurularının arttığım gösteriyor. Fakat bu artışa rağmen sahip olduğumuz patent sayısı bizi dünya sıralamasında üst sıralara ulaştıracak seviyede değil. ABD, Japonya, Çin, Almanya ve Güney Kore gibi ülkelerin patent sayılarına baktığımızda arada açık bir fark olduğu görülüyor.

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu