Makaleler

Değişen Paradigmalarla Yeni Eğitim Sistemi

Zaten 2000’li yılların başından itibaren Cumhuriyet döneminde eğitimin her alanında bir atılım hareketi başlamıştır. Haklı olarak bu değişim sürecinde öncelik fiziksel altyapının artırılması ve kuvvetlendirilmesine verilmiş, yeni okullar ve derslikler inşa edilmiş, üniversitesiz il bırakılmamış, bölgeler arası farklar mümkün mertebe asgariye indirilmiş, daha donanımlı ve genç öğretmenlerin istihdamı başlamış, okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretimde okullaşma oranları dünya ortalamalarına yaklaştırılmış, kız ve engelli evlatlarımız eğitim süreçlerinde baş tacı yapılmıştır. Azınlık okulları bir ayrıcalık olarak değil, vatandaşlık haklarının gereği olarak tarihte görülmemiş şekilde bakan düzeyinde ilgiye mazhar olmuştur. Teknolojik yatırımlar alıp başını yürümüştür. Son on yılda eğitim bütçesi 7.5 milyar TL’den 34 milyar TL’ye yükseltilmiştir. Bunların hepsi kısa bir zamanda gerçekleştirilmiştir. Şimdi artık fiziksel kapasite ile eğitimin sayısal tarafı ve içerik/kalite yönetimi arasındaki dengede ağırlığı kalite ve içerik/süreç yönetimine vermenin tam zamanıdır.

Yeni MEB’in insan kaynakları modelini, fiziksel kapasitede ve okullaşma oranlarındaki gelişmeyi saatteki akrebe benzetirsek, doğru çalışan bir saatin görevini 21.yüzyıl insan modeline hizmet edecek müfredat, anlayış ve politikalara benzeteceğimiz bir yelkovansız yerine getiremeyeceğini de unutmamalıyız.

Hele ki 2023 yılında dünyanın en kalkınmış 10 ülkesi arasında yer almak gibi çok ciddi bir hedefi göz önünde bulundurursak Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Kasım 2010’da söylediği şu sözlerin bugünkü değişimle nasıl örtüştüğünü gözlemlemek zor olmayacaktır: ‘Bunu başarmanın kaçınılmaz yollarından biri, eğitime ve AR-GE’ye yatırım yapmaktır. Takip ederek, taklit ederek, geriden, uzaktan izleyerek bunu başaramayacağımız açıktır’.

Türkiye’de görmek istediğimiz gelişmelerin gereğini dış dünyada eğitim sistemleri çatırdayan ülkelerin feryat figan attıkları çığlıklarında duymak da mümkün. Başta ABD geliyor. O yüzden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kalkınma ve eğitim arasındaki bağı vurguladığı alıntıyı, New York Times yazarlarından Thomas Friedman’ın 21 Kasım 2010’da kariyeri boyunca belki de eğitimle ilgili kaleme aldığı tek makalesindeki şu tespitlerle beraber değerlendirmek zihin açıcı olabilir: ‘1988’de Washington’a geldiğimde, Soğuk Savaş sona ermek üzereydi ve (gazeteciler için) o zamanların en popüler konuları ulusal güvenlik ve onu yürüten kurum olarak Dışişleri Bakanlığı idi. Eğer bugün acemi bir muhabir olsaydım, sanırım hala ulusal güvenlik ile ilgili haberler yapmak isterim- ama bir farkla bu sefer onu yönetmesi gereken kurum olarak Eğitim Bakanlığı’na odaklanırdım’.

ABD’nin kalburüstü isimlerinin eğitimi bu denli önemsemeye başlaması, Başkan Obama’nın’bugün bizi eğitimde alt edenlerle biz yarın rekabet edemeyecek hale geleceğiz’ kaygısını daha anlamlı kılmaktadır. Yazının devamında neredeyse her yıl bir milyon gencin liseden mezun olamadan okulu terk ettiği bilgisi, Harvard Üniversitesi’nden dünyaca ünlü eğitim uzmanı ve Küresel Eğitimde Başarı Farkları kitabının yazarı Tony Wagner’in ‘öğrencilerin bilgi rekabetinde başarılı olmak için ihtiyacı olan üç temel yetenek vardır. Bunlar eleştirel düşünme ve problem çözme; etkin iletişim yetisi ve işbirliği yetisi’ ifadesi ve Eğitim Bakanı Arne Duncan’ın, ‘mükemmelliği ödüllendirmek zorundayız. Bizse eğitimde mükemmellik hakkında konuşmaktan korkuyoruz. Herkese değiş-tokuş yapılabilecek eşyalar gibi davranıyoruz. Bir çocuğu ve bir öğretmeni sınıfa atıyoruz ve kaderleriyle baş başa bırakıyoruz, hepsi bu’ itirafı gibi ilginç tespitlere yer verilmiştir.

Thomas Friedman makalesinde ayrıca bugün Amerika’da çalışmakta olan 3,2 milyon öğretmenin yarısının gelecek on yıl içinde emekli olacağını, onların yerlerine kimlerin istihdam edileceğini, nasıl yetiştirileceğini, mesleğe nasıl hazırlanacağını, performanslarının nasıl değerlendirileceğini ve emekli edileceğini merak ettiğini kaydetmektedir. Bunları hep eğitimim aslında toplumsal hayatın diğer sahalarına, özellikle de gelecek inşası, refah, adalet ve kalkınmaya doğrudan nasıl etkisini bulunduğunun altını çizmek için yer veriyorum.

Söz kalkınma ve eğitim arasındaki yakın ilişkiden açılmışken, OECD’nin Bir Bakışta Eğitim: 2010 raporunda eğitim kalitesi, toplumun genel sağlığı, fırsat eşitliği, istihdam ile toplumun politikaya ilgisi arasında saptanan korelasyondan bahsetmek yerinde olacaktır. İlginç olan McKinsey verilerine göre sosyoekonomik durum ve öğrencilerin eğitim performansı arasında ABD’de büyük bir ters orantı bulunurken, örneğin bu bağ dünyanın en iyi eğitim sistemlerinden birisine sahip olan Finlandiya’da yok denecek kadar azdır. Fakir de zengin de iyi eğitim almakla kalmayıp, başarıda sosyo-ekonomik göstergeler belirleyici olmamaktadır. Ülkemiz OECD ülkeleri arasında bu oranın en dramatik şekilde görüldüğü tabloyu sunmaktadır.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu