Makaleler

Değişen Paradigmalarla Yeni Eğitim Sistemi

Uluslararası danışmanlık şirketi McKinsey’in son derece çarpıcı eğitim sektörü raporlarından birisinde ise şu bilgiye rastlarız: ‘Eğer ABD eğitim sistemi dünyanın en iyi eğitim sistemleri olarak bilinen Finlandiya ve Kore kadar iyi performans gösterseydi 2008 yılındaki GSMH’sı 1.3 trilyon dolar daha fazla olacaktı. Bu da ABD milli servetinin % 9-16’sına tekabül etmektedir’. OECD’nin benzer bir öngörü raporuna göre ise son üç PISA sınavında en yüksek başarıyı gösteren Finlandiya’nın ortalama puanı 546’dır. Türkiye’de, bu sene başlayacağı ve 20 senede tamamlayacağı bir eğitim reformuyla, önümüzdeki yıllarda sınavdan ortalama 546 puan alınırsa, yıllık GSYİH bugüne oranla 2090’da % 1673 artabilir. Bu da 21 trilyon dolar demek. Diğer bir senaryoya göre Türkiye’deki her öğrencinin PISA puanı OECD ortalaması olan 400 puan düzeyine çıkarsa, bu kez yıllık GSYİH 2090’da %1167 yükselerek yaklaşık 15 trilyon dolara ulaşabilir. Niye 2090 gibi uzak tarihlerden bahsediyoruz diye sormamak gerekir. Çünkü bu hesaplamalar bizi küçük düşürmek için sadece Türkiye örneğinde değil, uzun vadeli bir öngörü ve politika belirleme çalışmasında kullanılmak üzere küresel ölçekte iktisatçılarla birlikte hesaplanmıştır. Dikkate alınması gerekir.

OECD, her ne kadar Türkiye ve Meksika gibi ülkelerin Finlandiya’nın standartlarını yakalamasının 20 seneden fazla süreceğini iddia etse de ben aksi yönde OECD ile iddiaya girmeye hazırım. OECD, ABD’nin 20 yıl önce dünyanın tüm üniversite mezunlarının% 30’una sahipken bu oranın bugün % 15’e inmesini, üniversite mezuniyet oranlarında birinciyken bugün ilk 10’a bile girememesini, ortaöğretimde yine zirvedeyken bugün sanayileşmiş 24 ülke arasında 20’li sıralarda bulunduğunu, 20-30 yıl önce kestiremeyecek kadar ABD’yi ön plana çıkarmıştı. Bu da gösteriyor ki, yanılma ve sapma payını belirlemek iyi planlamalar yaparak, kaynakları iyi kullanarak, ama en önemlisi aşırı özgüveni bir kenara bırakarak kontrollü davranarak, ülkelerin kendi ellerindedir.

PISA ve TIMMS gibi küresel sınavların sonuçları bizim adımıza kötü gözükebilir. Kabul etmek gerekir ki öğrenci başına harcamalarımız da yüksek değil. Türk Eğitim Sistemi’nin bölgesel ve bölgelerarası analizine bakıldığında köklü sorunlar ve uçurumlar mevcut. Hatta Türkiye 2009 yılında 161 ülkenin TOEFL puanına göre yapılan sıralamada 93. sırada yer almıştı. Avrupa’da sadece Kosova’yı geçerken, İngilizce puanımız Arnavutluk ile aynı düzeyde çıkmıştı. Yabancı dil öğretmenlerimizin IELTS sınav sonuçları da sadece %13,4’ünün üst düzey İngilizce bildiğini gösteriyor. Uluslararası tablo aleyhimize gözükmekle beraber son dönem eğitim tarihi bu dezavantajlı süreçleri yaptıkları değişikliklerle bir anda lehlerine çeviren örnekleri de yazıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı, Cumhuriyet’in 100. kuruluş yıldönümünü kutlayacağımız 2023’e doğru, bu yönde büyük bir adım atmıştır. ‘Yeni Türkiye’, 652 numaralı KHK ile açılan yolda milli eğitim sistemimizin arzulanan seviyeye gelmesi ve aynen sağlık, dış politika veya ulaştırma sahalarında olduğu gibi uluslararası saygınlık sıralamasında en üst lige çıkabilmesi için zemin hazırlamakta ve büyük adımlar atmaktadır. Son yıllardaki fiziksel gelişmelerin Yeni MEB’in bundan sonra kaliteye ve AR&GE atılımlarına yönelik icraatlarının müjdecisi ve garantisi olmasını beklemeliyiz. Yeni Türkiye geriye dönüşü olmayan bir kalkınma yoluna girmiştir. Dünyanın ilk on kalkınmış ekonomisinden birisi olma hedefi şüphesiz en başta Yeni MEB’in çalışmalarıyla başarılacaktır.

Gökhan Yücel Siyaset Bilimci

Önceki sayfa 1 2 3 4 5

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu