Makaleler

Doğru Kararları Almak

TAŞLARIN YER DEĞİŞİMİ Gelişimin tarihsel akışına bakarsanız, sancısız yatay gelişme ile kargaşa içinde ilerlemenin bir arada yer aldığını görürsünüz. Ben yolculuklarım sırasında hangi ülkelerin ne şekilde geliştiğini veri tabanlarına bakmadan ve sayıları gözden geçirmeden rahatlıkla görebiliyorum. Hamleyi yakalayın; bir momentum var. Son dönemde Latin Amerika’da Arjantin ve Brezilya’ya gittim. 20 yıl önce Arjantin, AvrupalI nüfusu, en iyi endüstriye sahip olması ve her konudaki standartları ile parmakla gösterilen bir ülkeydi. Şimdi her şey tersine dönmüş durumda. Brezilya, sadece ülkenin büyüklüğü ile değil, altyapı ve eğitime yaptığı yatırımları ile de sağlam bir büyüme sergiliyor. Arjantin eski tarzda gidiyor ve emtia oyununu oynuyor. Şimdi tahıl ve etten soyaya geçiyorlar çünkü Çin ne üret-seler alıyor. Arjantin’in soyası, Rusya’nın petrolü gibi kolay iş. Tangodan yemeğe ve Buenos Aires’e kadar Arjantin’e duyduğum bütün hayranlığa karşın orada gelecek göremiyorum. Brezilya’da titreşimleri alıyorsunuz. O kadar çok Alman şirketi ülkeye yerleşmiş durumda ki, insanlar Almanya’nın üçüncü büyük sanayi şehri diye espri yapıyor. Japonya dışındaki en geniş Japon toplumu da burada. Yavaş gitme ve statükoyu koruma peşindeki Avrupa’nın etkisinden uzaklar. Başarılı biri çok yükseğe nişan almak zorunda.

STATÜKOYU KORUMAK Yatay ve çalkantılı gelişme dönemleri, değişimin iyi anlaşılması ve buna göre hareket edilmesini gerektiriyor. Ancak günümüzde gelişmiş ülkeler statükoyu koruyabilecekleri düşüncesine kapıldılar ve bu benim gözümde birbiri ardından balonların ortaya çıkmasına neden oluyor. İnovasyon yapmadığınızda balona neden olma laneti üzerinize yapışır. Türkiye ve Brezilya gibi ülkeler, değişimi kucaklayarak bu sistemin dışına çıkma potansiyeline sahip. Demokrasiye inanan biri olarak Çin’i bu listeye ekleyemiyorum. Bu ülke yönetiminin halkıyla sorunlar yaşayacağını düşünüyorum. Yine tarih bize inovasyonun çok yukarıdan verilen kararlarla gerçekleştirilebilecek bir şey olmadığını gösteriyor.

TÜRKİYE’NİN ŞANSI Dünya değişecek. Bir yıl ya da beş yıl alabilir ama değişim kesin. Türkiye önemli bölümünü gençlerin oluşturduğu nüfusu, demokrasisi ve kurumla-rı ile her şeyi sıfırdan yapmak zorunda olmayan bir ülke. Tarihin bu kritik döneminde ihtiraslı olmak bence iyi bir şey. Tarzımı mazur görün ama ben hep hücum eden birinin üstünlüklerinin peşinde oldum. Tepeyi tırmanmış bir ülke olarak önünü iyi görmenin avantajına sahip olduğunuzu düşünüyorum. Siyaseti takip eden biri olarak, yabancı ülkelerle ilişkilerinizdeki önceliklerinizde çarpıcı bir değişim görüyorum. Bu konuda yorum yapacak durumda değilim ama görüşüm, hükümetinizin bütün ideolojik birikimlerine dayanarak çok pragmatik hareket ettiği. Hükümetinizin ve başbakanınızın Avrupa’nın çok zayıf olduğunu fark ederek Avrupa Birliği üyeliğinin yanında başka öncelikleri de değerlendirdiğini görüyorum. Şu anda bir şeyin doğru ya da yanlış olduğunu söyleyecek durumda değilsiniz. Her şeyin çok esnek olduğunu düşünüyorum. Diğer ülkelerin zayıf olması ve yeterince esnek olmaması Türkiye’ye bölgesel liderlik olanağı veriyor ancak Ortadoğu politikasına kaymanın yerinde olup olmadığını zaman gösterecek.

MUHAFAZAKARLIĞIN KAZANCI inovasyondan çok fazla bahsediliyor ama ABD’Iİ yatırımcı Warren Buffet’a bakarsanız İnovasyonun aleyhine bahse girerek 10 milyarlarca dolar kazandığını göreceksiniz. Yatırımlarına bakın. Şimdi de kömür üzerine bahse giriyor. Bu, Japonya depreminin ardından ilgimizi çeken ve son kitabımızda da bahsedeceğimiz bir konuyla bağlantılı. Japonya dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri. Sorun yaşanan reaktör kaç yaşındaydı: 40. 1971 ’de inşa edilmişti. 1950’lerde prototipi olan toryum nükleer reaktörleri bin kat daha güvenli olmalarına karşın bu dünyayı sarsan bir inovasyon olarak ortaya çıkmadı. Bunun basit bir nedeni vardı: ABD ve Rusya atom bombası için plütonyuma ihtiyaç duydukları için toryum reaktörü inşa etmeyi reddettiler. Japonya’daki felaketin arkasından Almanya’nın nükleer enerjiden uzaklaşma gibi kritik bir karar aldığı bir ortamda bile toryum reaktörleri konusunda tek bir söz edilmedi.

SATRANÇ VE MOTİVASYON Hepimiz günlük hayatta bazı duygusal baskıların altında bulunuyoruz. Neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu bilsek bile her zaman doğru stratejiyi takip etmemiz mümkün olmuyor. Sonuçta hayat kendine güvenle bağlantılı ve sizin neyi nasıl algıladığınız önem taşıyor. Kendinizle barışık olduğunuzda ne kadar büyük enerjiye sahip olduğunuzu görmek şaşırtıcıdır. “Evet, yapmamız gereken nokta bu” di-yebildiğinizde bu enerji ortaya çıkar. Mutlu olmak ve iç huzurunuz, bakış açınızın net olmasını sağlar. Asabi olduğumuzda hata yapma olasılığımız artar; zihnimiz berraklaşınca sorunu süzerek çözüme ulaşabiliriz.

KORKUYU YENMEK Hata yapmaktan korkmak genellikle hatayı kaçınılmaz hale getirir. Bir işe başlamadan önce kararsızız-dır. “Yoksa bunu yapmasak mı” diye kendimize sorarız. En kötü hatalar buralarda çıkar. İnsanız ve hata yapmamız kaçınılmaz diye düşündüğünüz anda iş kolaylaşır. Hata, hayatta olduğunuz sürece düzeltilebilir bir şeydir. Kendi performansınızı sürekli gözden geçirdiğiniz sürece, “tamam hata yaptım, insanlık hali” demek sorun yaratmaz. Ben de birçok alanda çalışırken hata yaptım, bunu kabullendim ve “mükemmel olmamı beklemeyin” dedim.

MEDYA SATRANCI Bilginin dağılımı ve depolanması insanlık tarihinin gelişiminde önemli bir kilometretaşı olmuştur. Buna ilk kitabımda değindim; yeni kitabımda ve derslerimde de değiniyorum. Önemli noktalardan biri alfabedir. Alfabenin oluşturulması aslında ülkelerin kurulması ile ilgili bir zorunluluktu. Alfabe olmadan bilgiyi depolama olanağınız yoktu. Diğer devrimsel kırılma baskı ile oldu. Avrupa’ya baktığınızda matbaanın dramatik değişimlere neden olduğunu görürsünüz. Avrupa’daki reform hareketleri ve yeni devletlerin kurulmasına zemin oluşturan matbaanın asıl etkisi, karar verme süreci ile bağlantılı kişi sayısını çarpıcı bir biçimde artırması oldu. 100 kişinin karar alması yerine 50 bin kişinin karara katılmasını sağlayan bir gelişme yaşandı. Bugün de aynı etkiyi görüyoruz. Etkileri çok büyük olmasa da 100 milyonlarca kişi karar alma süreçlerine katılabiliyor. Mısır, Libya ve Tunus’ta yaşananlar, medyadaki gelişmeleri siyasi değişim için kullanmanın nasıl etkileri olabileceğini gösterdi. Bence bu kaçınılmaz.

GUTENBERG’DEN ZUCKERBERG’E Sunumlarımda genellikle kullandığım bir ifade var: Gutenberg’den Zuckerberg’e diyorum. Bu, matbaadan sosyal medyaya olan yolculuğumuza işaret ediyor. Bilgi her zaman sosyal ve politik dönüşümlerin etkeni olur. Günümüzdeki değişim, basılı medyanın zorlu bir mücadele vermesini gerektiriyor. Çocuklarımdan biliyorum, daha az okuyorlar. Kitapları bilgisayara taşıyabilirsiniz ancak matbaada basılan eserler etkilerini hızla yitiriyor. Bunu beğendiğimi söyleyemem ama bu değişime tanıklık ediyorum. Bu oluyor.

YENİ OYUN İCAT ETMEK Öğrenmediğim o kadar güzel oyun var ki, yeni bir oyun icat etmek durumunda değilim. Rahat ettiğim oyunla çok yoğun bir biçimde meşgulüm. 35 yıl boyunca satranç oynayınca, devrimci bir şey yapma eğilimini pek hissetmiyorsunuz.

Önceki sayfa 1 2 3

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu