Makaleler

Güvenlik Bürokrasisi ve Demokrasi

Uygar ülkelerde güvenlik bürokrasisinin her iki kolu da sivil idarenin emir ve denetimi altındadır. Bunun anlamı şudur: Güvenlik bürokrasisi kendisine toplumun temsilcisi siyasî otorite tarafından verilen vazifeleri yerine getirir. Kendi kendisine bir görev veya misyon atfedemez. Başarısızlıkları veya yanlışları için sivil idareye, suçları için yargıya hesap verir. Uygar ülkelerde bu, büyük ölçüde gerçekleşir. Uygarlık yolunda ilerlemeye çalışan ülkelerdeyse bu bakımdan sıkıntılarla karşılaşılır. Türkiye, ne yazık ki, bu kıstas açısından, yeterince uygar olmayan ülkeler arasında yer alıyor. Norveç’e ve İtalya’ya değil, Pakistan’a ve Haiti’ye benziyor.

sivilleşmenin psikolojik boyutu

2011 Yüksek Askerî Şûra’sı etrafında yaşananlar, hem Türkiye’nin hangi ligde yer aldığının hem de ligden kurtulma çabalarının işareti. Türkiye’de ordu, ne yazık ki, uygarlıkla bağdaştırılamayacak bir konum işgal etmekte. Ordu generalleri, yani üniformalı yüksek memurlar, emri altında olduğu siyasî otoriteyi takmamayı bir yana bırakın, bütün toplumu bağlaması gerektiğine inandığı siyasî duruşlar, değerler ve çizgiler oluşturmaya teşebbüs edebilmekte. Öyle kötü bir tablo var ki, deşifre olan bilgi ve belgeleri bir araya getirince, ordu üst yönetiminin hayli ağırlıklı bir kesiminin askerlik sanatını ve mesleğini neredeyse tamamen bir yana bırakıp siyasî çekişmelere girdiği ve ülkeyi ve toplumu dizayn etmeye yeltendiği ortaya çıkıyor.

Niye? Yıllardır bunu tartışıyoruz. Gelecek yıllarda da tartışıyor olacağız. Sorunun elbette bir mevzuat boyutu var. Anayasa’ya, kanunlara ve yönetmeliklere yerleştirilen askerî egemenlik dayanakları birçoğumuzun malûmu. Ancak bana öyle geliyor ki, meselenin bir de psikolojik ve zihniyetle ilgili boyutu bulunuyor. Bunları da ele alıp incelemedikçe ve uygun tedbirler almadıkça askerî güvenlik bürokrasisini demokrasinin sınırları içine çekmek zor. Asker memurlarda on yıllardır dokunulmaz oldukları, hiçbir şekilde hesaba çekilemeyecekleri yolunda bir algı var. Bu onları geçmişte alabildiğine pervasız olmaya itmiş. Bu yüzden, şimdi yargılanma durumuna düşünce çok şaşırıyorlar. Oysa, isnat edilen suçlar çok ciddi ve deliller kuvvetli görünüyor. Yakın dönem tarihimiz de askerlerin isnat edilen illegal işlere bulaşabilecekleri kanaatini destekleyen olaylar ve olgularla dolu. Askeriyeye büyük ölçüde egemen görünen bir ideolojik zihniyet de, yanlış işlere kalkışmayı kolaylaştırıyor, hatta, kaçınılmazlaştırıyor. Askerî okullarda ve kurum içi kültürde muvazzaf askerlere ülkenin gerçek sahibi ve sivillerin efendisi oldukları duygu ve düşüncesi aşılanıyor. Meslek kutsallaştırılıyor ve asker memur kendini toplumun velinimeti olarak görmeye başlıyor.

Türkiye demokrasisinin başı güvenlik bürokrasisinin askerî kanadıyla ciddi şekilde dertte. Gerçekten demokratik bir ülke olacak ve uygar ülkeler liginde yer alacaksak, orduyu sivil otoritenin emir ve denetimine sokmak; kim ve ne adına olursa olsun siyasî pozisyon almaktan uzak tutmak zorundayız. YAŞ etrafında yaşananlar ileri bir adım sayılabilirse de, “bu iş bitmiştir” havasına girmek ve zafer davulları çalmak yanlış. Yolun sonunda değil başındayız. Türkiye’yi, orduyu demokrasi sınırları içine çekme yolunda, belki de yıllar sürecek zorlu ve çok yönlü bir mücadele bekliyor.

Atilla Yayla

Önceki sayfa 1 2

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu