Makaleler

İradenin Sınırları

İradenin Sınırları

Alman Şansölyesi Angela Merkel ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy hiçbir zaman birbirlerinden ayrılamayan bir ikili oluşturuyorlar.

2010 Ekim ayında, artık tarihe geçmiş olan Deauville plajındaki baş başa yürüyüşlerinden sonra, bu ikili 2010 Aralık ayında gerçekleşen Fransa-Almanya ortak bakanlar kurulu toplantısında buluştular. Sarkozy bu yaz Berlin’e üst üste iki ziyaret gerçekleştirdi ve nihayet 16 Ağustos tarihinde Merkel ile Sarkozy, ikili zirve için Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı Élysée’de bir araya geldiler.

Devlet borçlarının Euro alanı içindeki zayıf halkaları oluşturan ülkelerin istikrarını birbiri ardına bozduğu bir dönemde gerçekleşen bu görüşmenin anlamı son derece açıktır: Fransa ile Almanya’nın Euro’nun yıkılmasına izin vermeyeceğini açık seçik bir şekilde dünya para piyasalarına ve spekülatörlere göstermek. Sarkozy ile Merkel’in yapabileceklerinin en azı buydu. Fransa ile Almanya’nın en yetkili ağızlardan Avrupa’nın ortak parasını koruma konusundaki kararlılık ifadelerini, böyle bir angajmanın zaten gerçekleştirilmesi zaten gerekli olsa da, ancak kutlayabiliriz.

Avrupa’nın etkin güçlerini oluşturan bu iki ülke, üzerlerindeki sorumlulukların bilincinde olarak ve Avrupa inşa sürecinin başlangıcından beri, özellikle bu sürecin kriz dönemlerinde, oynadıkları role uygun davranarak, kendilerini “Avrupa’nın yön vericileri” olarak dünyaya benimsetmeliler. Artık Avrupa’nın ortak para biriminin şimdikinden çok daha yoğun ve etkin ekonomik ve bütçesel bir bütünleşmeyi zorunlu kıldığının tam anlamıyla anlaşıldığı bir zamanda, bu iki Avrupa gücünün “Avrupa ekonomik hükümeti”ni ayağa kaldırma çabalarının doğru yönde atılmış bir adım olarak görülmesi açıktır.

Nihayet Paris ve Berlin hükümetleri finansal erdem örneğini vazetmekteler ve bunun kutlanması gerekli olan bir Avrupa ortak zorunluluğu haline getirmekteler. Ancak görünüşteki tüm bu olumluklara karşın söz konusu olanın aslında yerine getirilmeyecek sözler olduğu da hiç kimsenin gözünden kaçmamakta: Fransa ile Almanya daha 2003 yılında istikrar ve ekonomik büyüme antlaşma kurallarını, diğer tüm ülkelerden önce bozmuşlardı. Bu “altın kural”, ilkesel olarak, AB üye ülkelerinin ulusal anayasalarına nazaran müeyyideleri daha öncelikli olması gereken antlaşmalarda son derece açık ve belirgin ifadelerle yerini almıştı.

Alman Şansölyesi ile Fransa Cumhurbaşkanı’nın sözleri, bu son görüşmelerinin ardından, son derece kuşkulu ve kaygılı hale gelmiş olan piyasalar tarafından dinlenecek mi? Bundan kuşkulanmak son derece meşru bir tutum olacaktır. Sarkozy-Merkel ikilisi borçları güvenceye almaya olanak sağlayacak olan Avrupa tahvillerini oluşturma seçeneğini dışlayarak ve Avrupa Finansal İstikrar Fonlarını yeni finansal vasıtalarla donatmayarak iradeciliklerinin sınırlarını da ortaya koymuş oldular. Bayan Merkel bu tavrı şu sözleriyle çok açık bir biçimde ifade etti: “İnsanlar evrensel bir çözüm arıyorlar. Bu tür çözümlere şahsen inanmıyorum. Bence adım adım ilerlemek gerekiyor.”

Fransız-Alman ortak politikası çifte risk taşımaktadır. Nicolas Sarkozy ile Angela Merkel bir yandan Euro-borç tahvillerini reddedip öte yandan kapıyı tam olarak da kapatmayıp, aralık bırakarak piyasalara sanki şunu söylemekteler: Bize saldırmayı sürdürün, en sonunda teslim olacağız. İşte bu noktada Sarkozy ile Merkel’in sözlerinin piyasalar tarafından ciddiye alınıp dinleneceğini rahatlıkla iddia edebiliriz.

Her iki devlet başkanı, özellikle bizzat kendisi ileride şimdikinden çok daha güçlü reçetelere kaynaklık edecek nitelikteki ve kamusal borçları kalıcı bir şekilde azaltmaya muktedir olan tek reçete konusunda bir duyarsızlık içindeler: Daha güçlü bir ekonomik büyüme. Piyasa aktörleri tarafından ciddiye alınmak için bütçesel ve finansal erdem büyümeyi unutmayı gerektirmez. Tam aksine…

Le Monde Başyazı 18 Ağustos 2011

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu