Makaleler

Ticari Hayat, Alışkanlıklar

Alışkanlıklar

Türkiye’deki ticari hayat, şirket sahiplerinin algısında yer etmiş bazı köklü alışkanlıklar üzerinden işler. Örneğin şirket sahibi, şirket kasasını kendi cebi olarak görür. “Çantayla para almak” diye bir kavram vardır. Şirket sahibi ne zaman nakde ihtiyacı olsa, muhasebe müdürünü arar ve çantayla para gelir. Dolayısıyla çoğu şirketin cari hesapları şişmiş durumdadır. Ama bu ‘doğal’ kabul edilir ve o nedenle Türkiye’nin ticaret coğrafyası “zengin sahipler, fakir şirketler” ile doludur.

Öte yandan şirketimizin finansal tablolarının uygunluğunu denetleyecek murakıpları, akrabalar arasından seçeriz -hatta çaycıyı yaparız. Yönetim kurulunu -biraz da gereksiz bir kanuni mecburiyetten- eş dostla doldurur ya da emekli olan bir üst düzey yöneticiyi onurlandırmak için üyeliğe getiririz. Ayrıca şirket kurmayı da pek severiz. Halihazırda Türkiye’de kayıtlı 700 bin limited ve 116 bin anonim şirket var. Ama bu şirketlerin en az yüzde 35’i sadece kağıt üstünde… Ve istatistiklere göre kurulan her 100 şirketten 80’i bir yılı dolduramadan kapanıyor. “Krediyle şirketi aç, sermayeyi kediye yükle, sonra krediyi ödeyeme ve kapat” sık karşılaşılan bir durumdur.

Doğal olarak Türk ticari hayatındaki bu alışkanlıklar listesi, bir sorunlar silsilesi yaratıyor: TOBB’a göre kayıt dışının oranı yüzde 40; bağımsız denetim, şeffaflık ve kurumsal yönetim ilkelerine kısmen bile olsa uyan şirketlerin oranı sadece yüzde 6.25; azınlık hakkı ihlalleri, işlevsiz yönetim kurulları… İşte, altı ay sonra yürürlüğe girecek Yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) bu alışkanlıkların yarattığı sorunlu yapıyı ortadan kaldırmayı amaçlıyor. 55 yıldır ticari hayatımıza yönveren eski kanun, yerini yüzde 75’i yeniden yazılmış; AB ve Anglosakson ülkelerinde uygulanan ticaret kanunlarını esas alan ve hatta onların önünde yer alan çağdaş bir kanuna bırakacak. Dolayısıyla sermaye (anonim ve limited) şirketlerinin algısında yerleşen ‘ticaret’ kavramının, mevcut iş yapış alışkanlıklarının temelden ortadan kalkması durumuyla karşı karşıyayız. Yeni bir ticari hayat başlıyor ki şirketlerin öncelikle bu ‘anlayış’ değişimini iyi anlaması gerekiyor.

TÜRKİYE’DEKİ İŞ ORTAMI SORUNLU. YENİ TTK İLE HERKES ŞİRKETİNİ İYİ VE BASİRETLİ YÖNETMEK ZORUNDA KALACAK.

Bu anlayış değişimi, esasen son yıllarda çok fazla konuşulan ama uygulanmayan ‘kurumsal yönetim’ kavramı çerçevesinde şekilleniyor. Çünkü kurumsal yönetim, Yeni TTK’nm felsefesini etkileyen hatta kanunu kucaklayan bir konumda. Örneğin kurumsal yönetimin şeffaflık ilkesi, Yeni TTK’da bir şirketin kimler tarafından, nasıl yönetildiği ve bu yönetim sonucunda ortaya çıkan fınan-sal sonuçların ne olduğunu açık bir şekilde kamuoyuna duyuracak bir sistemle (Web sitesi) destekleniyor. Diğer taraftan yine kurumsal yönetimi desteklemek amacıyla bağımsız denetim mecburiyeti getiriliyor. Bir şirket denetçi seçmezse, Yeni TTK ile seçim mahkemelere bırakılıyor. Denetçi yaptığı incelemede eğer ki olumsuz görüş bildirmiş ise yönetim kurulunun dört gün içinde feshedilmesi ve yenisinin seçilmesi gerekecek. Ve şirket ancak denetçinin olumsuz görüş verdiği her noktayı giderdikten sonra ticari hayatına devam edebilecek. Eğer denetçi görüşünü en kısa sürede yerine getirirse ne ala, ama altı ay getiremezse şirketin karar alma mekanizması durabilecek. Bu çok ciddi bir müeyyidedir. Buna hiçbir yöneticinin lüksü yoktur dolayısıyla bundan sonra her adımını dikkatle atacaktır.

Yine kurumsal yönetim çerçevesinde, yönetim kurulları yeniden organize ediliyor. Eskiden kim ne hata yaparsa yapsın yönetim kurulu üyelerinin tamamı sorumluydu. Şimdi ‘teşkilat yönetmeliği’ denilen iç yönerge hazırlanacak. Burada kimin hangi konudan sorumlu olduğu belirlenecek. Ve yapılan hatadan sorumlu olan yönetici yükümlü kılınacak. Bu, yönetim kurulu üyelerinin daha basiretli ve uyanık olması zorunluluğunu getirecek. Üye olacak kişiler artık iki kerede düşünecek, çalışacakları şirketin kararlarına daha fazla müdahil olacaklar.

Bunlar bugüne kadarki anlayışı yerle bir edecektir. Herkes şirketini iyi ve basiretli yönetmek zorunda olacak çünkü şirket sahiplerinin ellerindeki yegane değer, itibarları… Bu nedenle bugüne kadar yapmadıklarını yapacaklar: Muhasebe departmanlarını iyileştirecek; iyi elemanlarla çalışacak; eğitim giderlerini artıracak; sağlıklı ve iyi sistemler kuracak; üst seviye danışmanlarla iş yapacaklar. Bunlar tabii ki ilave maliyetler. Ama böyle bir yapı olduğunda daha kolay halka açılabilecek ve daha rahat ticaret yapabilecekler. Çünkü hammadde alırken bile tedarikçinin sürekli bunu temin edebilecek finansal güce sahip olup olamayacağını görebilecekler. Tabii bu, şirkeüeri iş ortaklarını belirlerken seçici olmaya yöneltecek.

Tabii peşi sıra halka açılma artacak. Çünkü zaten kamuya açık bir şirket gibi davranmak durumunda olacaklar.

HÜSEYİN GÜRER

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu