Makaleler

Uzaklığı Aşma ve Yakın Olana Kavuşma

Aradan bir hayli zaman geçmiş; ikinci bir gelişinde İzmir’e, benzer bir hadise daha yaşanmış yine aynı camide. Kutuya atılan soruların rastgele seçilerek cevaplandığı bu sohbet, o müritte şu kanaati oluşturmuş: “Bu bana yönelik bir mizansen olamaz. Sorular rastgele; cevap aynı cevap, benim o camiaya mensup olduğumu bilen yok; bu sohbete geldiğimi bilen yok; binlerce insan arasında bir ferdim. Demek ki bu yaklaşım Hocaefendi’nin gerçek düşüncesi; samimi hissiyatı.” Sonra o gün bugün maddî-manevî desteklerini esirgememiş.

Yıllar sonra kendisine bizzat bu işin kahramanı tarafından anlatılan bu hatırayı anlattıktan sonra dedi ki Hocaefendi: “Ne olur dine, imana hizmet eden o kardeşlerinizin hizmetlerini takdir etseniz? Ne olur onları sevdiğinizi gıyaplarında ifade etseniz? Riya değildir bu, süm’a değildir. Aksine Efendimiz’in beyanı ile teşvik edilen bir davranıştır. İşte delili; Efendimiz’in huzurunda bir münasebetle arkadaşını sevdiğini söyleyen sahabiye Efendimiz, ‘Git bunu onun yüzüne ifade et.’ buyuruyor.”

Yazının başlığına ‘uzaklığı aşma, yakın olana kavuşma’ dedim. İman ortak paydası etrafında toplanan Müslümanlar dünyanın neresinde olursa olsunlar birbirleri ile o kadar yakınlar ki, karşılıklı sevgileri, münasebetleri ile bu yakınlığı daha yakın hale getirecekken, aksine uzaklaşıyorlar. İradî veya gayri iradî davranışlarımız nedeniyle bizzat kendimizin sebebiyet verdiği bu uzaklığı aşmamız ve zaten yakın olana kavuşmamız şart. Yapılan hizmetlerde bereket bulmak buna bağlı. Muvaffak olmak buna bağlı. Sahabe-i kiram misali buhranlar içinde kıvranan Müslüman dünyasına ve bütün insanlığa huzuru ve saadet iklimleri üfleme, medeniyet hocalığı yapma buna bağlı.

Çokları, ‘şimdi biz yapıyoruz ama karşılığını göremiyoruz’ diyecek belki. Görmesek de yapmak lazım. Mahlûk görmese de Hâlık görüyor zira. Bu dünyanın bir de ukbasının olduğu, Hz. Muhammed’in (sas) kaptanlığını yaptığı gemide yerlerini alan yolcular olduğumuz gerçeği hiçbir zaman unutulmamalı. Meşreb sevgisi bizi taassuba sürüklememeli. “İnhisar-ı fikir tahabbübü nefisten gelir” diyor Hocaefendi. Siz bu cümleyi isterseniz “inhisar-ı meşreb tahabbübü nefisten gelir” diye okuyun. Yanlış, kim yaparsa yanlıştır. Yanlışı müdafaa etme belki yanlıştan daha büyük bir yanlıştır. Yanlışı müdafaa için harcayacağı enerjiyi onu düzeltmeye harcasın.

Bir hadis: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız.” Başka söze hacet var mı?

Ahmet Kurucan

Önceki sayfa 1 2

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu