Teknoloji ve İnovasyon Haberleri

Çılgın Bilim İnsanları

Türkçeye Dr. Jekyll ve Mr. Hyde, ikiyüzlü Adam gibi isimlerle çevrilen, İskoç yazar Robert Louis Stevenson’ın 1886 yılında yayımlanan The Strange Case of Dr.JekyllandMr. Hyde adlı kitabının kahramanı Dr. Henry Jekyll, insan ruhundaki iki farklı kişiliğin, iyinin ve kötünün çatışmasını kanıtlamak amacıyla laboratuvarında geliştirdiği ilacı kendi üzerinde dener. Çevresindeki kişilerce ılımlı bir kişi olarak tanınan doktor ilacı içtikten sonra kendi özelliklerinin tam tersi özelliklere sahip bir kişiliğe bürünür. Günümüz bilim dünyasında bilim insanlarının deneylerini kendi üzerlerinde denemesi söz konusu değil. Geçmişe baktığımızda ise bilime katkıda bulunmak için kendi hayatını hiçe sayan pek çok bilim insanı ismini tarihe yazdırmış.

cilgin bilim

Bazılarının bilim adına yaptıkları bu fedakârlıklar özellikle tıp alanında pek çok bilinmeyene ışık tutmuş, bazılarınınki ise hayal kırıklığıyla noktalanmış.

Werner Forssmann
Kalp Kateterizasyorıunun Babası

Tıp fakültesi 1. sınıf öğrencisi iken önceki yıllarda yapılmış, atların kalp içi basıncının ölçülmesi ve hayvanların kalbine doğrudan kateter sokulması gibi çalışmalardan çok etkilenen Werner Forssman aynı şeyin insanlara da uygulanıp uygulanamayacağını merak ediyordu.

1929 yılında Berlin yakınlarındaki Eberswaldedaki Auguste-Viktoria Hastanesinde çalışmaya başladı. O yıllarda kalp ameliyatları henüz emekleme dönemindeydi ve doktorlar kalp hastalarını tedavi etmenin başka yollarım arıyordu. Werner Forssmann hastanın damarlarından geçireceği boş bir tüp -bugünkü adıyla kateter-ile kalbe ulaşabileceğini düşündü.

Ancak Eberswald’daki meslektaşları bu yöntemin ölümcül olabileceği konusunda Forssmanm uyardı. Meslektaşlarının kaygılarının yersiz olduğunu kanıtlamanın bir yolu olmalıydı. Kateteri kalbe ulaştırmayı kendi üzerinde denemeye karar verdi. Forsmannı sadece meslektaşı Peter Romeis ve hemşire Gerda Ditzen destekliyordu. Peter Romeis bu yöntemin kendi üzerinde denenmesi için gönüllü oldu. Forsmann 35 cnılikbir kateteri Romeis’in dirsek damarmdan sokarak ilerletti. Cesaretini yitiren ve devam etmenin çok tehlikeli olacağını düşünen Romeis deneyi durdurdu.

Bir hafta sonra hemşire Ditzen, Forssmana denemeyi kendisi üzerinde yaparsa steril malzeme temini konusunda yardımcı olacağını söyledi. Ancak Forssman denemeyi hemşirede değil, kendi üzerinde yapmaya kararlıydı. Hemşireyi uyuşturdu ve masaya bağladı. Hemşirenin kolu yerine kendi kolunu kesti, 65 cm uzunluğundaki kateteri damara yerleştirip itti, kalbe kadar ilerletti.

Hiç zaman kaybetmeden röntgen laboratuvarma indi. Bir hemşirenin yardımıyla kateterin kalbe doğru ilerleyişinin röntgenini çekti. Cesareti ve çılgınlığı Forsmanna 1959 yılında Fizyoloji veya Tıp alanında Nobel Ödülünü getirdi.

August Bier
İlk Spinal Anestezi Denemesi

Cerrahi operasyonlar anestezi gerektirir. Alman doktor August Bier 1898’de spinal anesteziyi (omurilik bölgesinden uyuşturma) ilk deneyen kişi olarak biliniyor. Bier ameliyat için omurilik çevresindeki alana kokain enjekte ettiğinde hastalarını uyutmaya gerek kalmadan uyuşturabileceğini düşündü. Bu yöntemi birkaç hastasında denese de gerçekten işe yarayıp yaramadığına emin olmak için kendisinde | denemeye karar verdi. Bu konuda asistanından yardım alması gerekiyordu. Asistanı spinal iğneyi I omurilik bölgesine doğru bir şekilde yerleştirmişti, j ancak omurilik sıvısı iğneden aktı.

Çünkü iğne şırıngaya tam olarak yerleşmemişti. Bu deneme başarısızlıkla sonuçlandı. Bu deneyden sonra aynı akşam Bier deneyi asistanı üzerinde yaptı. Enjeksiyondan sonra asistanı bacaklarında geçici his kaybı yaşadı. Bu başarılı denemenin ardından Bier spinal anestezinin babası olarak tanındı.

Ralph Steinman
Nobel Ödülünü Göremedi

Nobel Ödülü hayattaki bilim insanlarma veriliyor. Ancak bu kuralın bazı istisnaları olmuş. Bunlardan biri de Ralph Steinmana 2011 yılında verilen Nobel Ödülü. Nobel Komitesi Steinman’ın dendritik hücre denilen yeni bir hücre tipinin keşfi nedeniyle Nobel Ödülünü kazandığını ilan ettiğinde Steinman pankreas kanseri nedeniyle 3 gün önce hayata veda etmişti. Steinman tüm kariyerini bağışıklık sistemi üzerine yaptığı araştırmalara adadı.

1973 yılında bağışıklık sistemindeki bir hücre tipini, dendritik hücreleri keşfetti. Çalışmalarında bu hücrelerin kanser tedavilerinde kullanılabilirliğine yoğunlaştı. Tam bu sıralarda kendisi de kansere yakalandı, üstelik hastalık dördüncü evreye ilerlemişti. Üzerinde çalıştığı tedaviyi kendinde denemeye karar veren Steinmana ameliyat ve kemoterapinin yanı sıra çalışma arkadaşlarının da yardımıyla, doğruluğu henüz kanıtlanmamış en az sekiz tedavi yöntemi ABD yasa ve kuralları çerçevesinde uygulandı. Steinman teşhisten sonra 4,5 yıl yaşadı. Bu süre diğer hastalarda yaklaşık 1,5 yıl civarındaydı. Çalışma arkadaşları profesörün yaşamını ameliyat, kemoterapi ya da deneysel tedavi yöntemlerinden birinin uzatmış olabileceğini, ama hangisinin işe yaradığını bilmenin imkânsız olduğunu söylüyor.

Kari Landsteiner
Kan Gruplarını Tanımladı

AvusturyalI Doktor Kari Landsteiner kan ile ilgili araştırmalar yapmaya başladığı sıralarda bilim dünyasına göre bir kişinin kırmızı kan hücreleri başka kişilerin kanı ile karıştırıldığında kümeleşirse bu bilinmeyen bir hastalığın habercisiydi. Oysa Landsteiner farklı kişilerin farklı kan tipleri olduğunu düşünüyordu.

Landsteiner meslektaşlarından ve kendinden aldığı kan örneklerini insanların kanlarında farklı tipte antijenler bulunduğunu göstermek için kullandı. Landsteiner’in araştırmalarından önce kişilerin farklı kan gruplarına sahip olabileceği bilinmediğinden kan naklinde kanın vücut tarafından kabul edilmemesi durumu ve ölüm söz konusu oluyordu. Landsteiner 1901 yılında A, B ve 0 olmak üzere üç kan tipini tanımladı. Daha sonra bunlara AB grubunu da ekledi. Başlıca kan gruplarını bulması ve kan naklinin tıpta basit bir işlem haline gelmesini sağlayan ABO kan grupları sistemini geliştirmesiyle 1930 yılında Fizyoloji veya Tıp alanında Nobel Ödülü nü aldı.

Stubbins Ffirth
Sıtma Bulaşıcı Değil!

1793 yılındaki sarıhumma salgını sırasında tıp fakültesinde öğrenci olan Stubbins Ffırth sarıhumma hastalığının bulaşıcı olmadığını, hastalığın sadece sıcak aylarda görüldüğünü düşünüyordu.

Bunun için de sarıhumma hastası olan bir kişinin kusmuğunu açık yarasına ve gözüne sürdü, hatta içti. Denemelerinde hastaların tükürüğünü, kanım, idrarını ve terini de kullandı.

Kendisinde sarıhummaya dair herhangi bir belirti olmadığını gördüğünde savında haklı olduğunu düşündü. Ama maalesef haksızdı, sarıhumma kan nakli ya da sivrisinek ısırması sonucu bulaşan bir hastalık. Ffırth şanslıydı, enfekte bir kanı yarasına sürmek yerine kendine nakil etmiş olsaydı bu denemesi hayatına mal olacaktı.

Barry Marshall
Bakteri İçti, Ülser Oldu

1981 yılında Dr. Barry Marshall Avustralya Royal Perth Hastanesinde patolog Robin Warren ile çalışmaya başladı. Robin Warren iki yıl önce midede Helicobacter pylori bakterisinin yaşayabildiğini keşfetmişti.

Marshall bu bakterinin ülsere neden olabileceği ve antibiyotik kullanımıyla tedavi edileceği kanısındaydı. Hatta bir hastasına uyguladığı antibiyotik tedavisi de sonuç vermişti. Ancak dönemin önde gelen gastroenterologları Marshall’m bu fikrini önemsemiyordu. Onlara göre midenin asidik ortamında hiçbir bakteri yaşayamazdı, ülsere de stres neden oluyordu. H. pylori bakterisinin sadece primatlarda etkili olması nedeniyle Marshall deneylerinde laboratuvar farelerini kullanamıyordu, insanlar üzerinde deney yapmak ise yasaktı. Umutsuzluğa kapılan Marshall deneyi kendisi üzerinde yapmaya karar verdi. Ülser hastası bir kişinin midesinden izole ettiği H. pylori örneğini sıvı besiyerine aktardı, karıştırdı ve içti. Günler geçtikçe kendisinde ülserin habercisi gastrit gelişti. Kusmaya başladı, nefesi de kötü kokuyordu, kendisini yorgun ve hasta hissediyordu. Laboratuvarına döndü, midesinden aldığı örneği kültür ortamına koydu. Böylece ülserin altında yatan sırrm H. pylori olduğunu gözler önüne serdi. Bu çalışmalarıyla Marshall ve Warren 2005 yılında Tıp veya Fizyoloji alanında Nobel Ödülü aldılar. Bugün ülserin standart tedavisi Marshall’m yıllar önce düşündüğü gibi antibiyotik tedavisi.

Kevin Warwick
O bir Cyborg!

Robotları çok seven ve robotik çalışmaların yeterince hızlı ilerlemediğini düşünen İngiliz bilim insanı ve güdümbilim profesörü Kevin Warwick kendisini bir -yarı insan yarı makine anlamına gelen ve sibernetik ile organizma kelimelerinden türetilen- cyborg haline getirmek üzere kolları sıvadı. Warwick 1998 yılında koluna radyo frekanslı tanıma çipi yerleştirdi. Böylece bir bügisayar Warwick’in tüm hareketlerini izleyebilecekti. Kolundaki çip radyo dalgaları aracılığıyla çalışıyor, Reading Üniversitesindeki bölüme yerleştirilmiş bir anten ağıyla iletişime geçiyor ve Warwick’in hareketlerine yanıt vermek üzere programlanmış bir bilgisayara sinyal gönderiyordu. Binanın girişinde bu bilgisayar tarafından kumanda edilen ve Warwick içeriye girdiğinde “merhaba” diyen bir kutu vardı. Bilgisayar Warwick’in bina içerisinde ilerleyişini tespit edebiliyor, laboratuvarının kapısına yaklaştığında ışıkları açıyordu. Warwick bu denemelerinin sibernetik kavramının arkasındaki ilkelerin gerçek yaşamda nasıl uygulanacağını gösterdiğini düşünüyor.

Tycho Brahe
Matematik Uğruna

Tuhaf bir kişi olan ve çabuk öfkelenen gökbilimci Tycho Brahe matematik ile ilgili tartışmalar yapmaktan çok hoşlanıyordu.

1566da bir akşam yemeğinde bir matematik formülü hakkındaki hararetli tartışma sırasında yemekteki misafirlerden biri Brahe’ye kendisiyle aynı fikirde olmadığını söyleme cesaretini gösterdi. Bu normalde hiç kimsenin daha önce yaptığı bir şey değildi.

Bunun üzerine çileden çıkan Brahe bu kişiyi düelloya davet etti. Brahe’nin matematik konusundaki ustalığı maalesef kılıç kullanma konusunda geçerli değildi. Düello sırasmda burnunun bir bölümünü bir kılıç darbesiyle kaybetti. Matematik tutkusu, ölene kadar metal karışımdan yapılan takma bir burunla yaşamasına neden oldu.

Thor Heyerdahl
Basit Bir Salda 101 Gün

Norveçli antropolog Thor Heyerdahl eski insanların sazdan yaptıkları küçük teknelerle ticaret yapmak için açık denizlerde seyahat etmiş olabileceğini, göçlerinde deniz yolculuğunun önemli rol oynadığını ve çok uzaklarda yaşayan uygarlıklarla ilişki kurabildiklerini düşünüyordu.

Oysa dönemin antropologları Heyerdahl ile aynı fikirde değildi. Bunun üzerine Heyerdahl ve ekibi 1947 yılında sazlardan son derece basit bir sal yaparak, tamamen ilkel koşullarda (sadece yelken ve dümen kullanarak)

101 günde toplam 7000 km kat ederek Pasifik Okyanusunu geçmeyi başardı ve Perudan Polinezya’ya ulaştı. Yıllar sonra 201 İde tespit edilen genetik bulgular Heyerdahl’ın savını destekledi.

1999 yılında Thor Heyerdahl’ın başlattığı Uluslararası Denizcilik Çevre Ödülü, Norveç Armatörler Birliği tarafından her yıl denizlerin korunması için yaptıkları katkılara göre gemicilik sektöründen kişilere ya da örgütlere veriliyor.

Thor’un Kon-tiki adını verdiği dünyaca ünlü kitabı da bu yolculuğu anlatıyor.

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu