Makaleler

Türçe Olimpiyatları: Küresel bir fikriyatın dil üzerinden inşası

Dış politika, bir açıdan harita inşa eylemidir. Söz konusu bu haritalar; bazen bildiğimiz türden duvar haritaları olabildikleri gibi, bazen de mücerred niteliğe sahip olup soyut çizgilerden meydana gelirler.

Bu çizgiler somuta indirgenmiş belirginliklerinden daha ziyade “hissedilebilen çizgiler”dir ve aslında askerî, politik veya ekonomik kuvvet uygulanarak oluşturulmuş haritalardan çok daha fazla bir “güç derinliği” içerirler.

Günümüz Türkiye’sinin dış politikasında dikkatli nazarların hemen fark edeceği bir çeşit “mücerred haritalı inşa eylemi” ile karşı karşıyayız. Bu inşa eylemini yapılandıranlar, bir kısım sivil toplum kuruluşları olarak karşımıza çıkıyor. Kendilerini günlük politik tartışmalardan uzak tutmaya özen gösteren bu kuruluşlar, ülke meselelerine ise ilgisiz değiller. Onlar Türkiye’nin inşasında önemli bir aktör olarak belirmiş durumdalar. Söz konusu ettiğimiz sivil toplum kuruluşu Fethullah Gülen Hareketi’dir. Oluşumun kendi ismiyle anılmasını istemeyen Gülen’e göre; bu süreç Fethullah Gülen ismi üzerinden bir şahıs hareketi olmayıp, “yüksek insanî değerler etrafında toplanmış insanların hareketi”dir. O böyle demekle; aslında yapılanları, bu sürece kendi iradesi ile katılan herkese mal etme ve paylaştırma yöntemiyle gayet başarılı bir “liderlik” ve “bütünleştiricilik” takip ediyor.

Son dönemlerde Gülen Hareketi’nin Türkiye dışındaki faaliyetleri ilginç sonuçlar vermeye başladı. Bunların içinde en çok dikkati çekeni ise bu yıl dokuzuncusu düzenlenen “Uluslararası Türkçe Olimpiyatları”dır. Gülen takipçilerinin yurtdışında açmış olduğu ve sayıları bugün itibarıyla iki yüzü geçmiş olan Türk okullarında okuyan ve büyük bir kısmı itibarı ile Türk olmayan öğrenciler arasında Türkçeyi doğru konuşmak üzerinden gerçekleştirilen bu olimpiyatlar, bizleri ülkemizdeki fasit ve kısır düşünce atmosferinden çıkararak farklı konular üzerinde düşünmeye sevk ediyor.

Bir Türkiyeli olarak şunu düşünüyorum; Gülen ve gönüllü takipçileri Türkçe üzerinden hareketle geleceğin dünyasında “baş aktörünün Türkiye olduğu küresel bir muvazenenin inşası”nı gerçekleştiriyorlar. Bir bakıma Türk dış siyasetinin gelecekteki etki alanlarının şimdiden mücerred haritalarını çiziyorlar. “Bu nasıl oluyor?” meselesine gelince… Denilebilir ki; mücerred haritaların soyut çizgilerini âdeta bir kalem gibi inşa eden belirginleştirici faktör, zihinsel taşıyıcılık özelliğine sahip araçlardır. Gerek birey ve gerekse o bireylerden müteşekkil bir şahs-ı manevî inandığını, aklettiğini ve alternatif bir model olarak öngördüğünü aksiyoner bir eylemlilik üzerinden başkasının algı alanı içerisine dâhil etme çabasına girer. Bu tip bir niyet ise taşıyıcılara ihtiyaç duymaktadır. Taşınan şey zihniyet temelli herhangi bir din, ideoloji, siyaset vb. ise taşıyıcı unsurlar çeşitli olabilir, ancak en temelde iki taşıyıcı unsurun gerekliliği inkâr edilemez. Bunlardan birincisi “fiil”, yani davranış, ikincisi ise “kelâm”, yani söz’dür.

Türkçe Olimpiyatları, böyle bir taşıyıcılık sürecinin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Sürecin inşa edici aktif müntesipleri (cemaat) farkında oldukları veya ol(a)madıkları bir şekilde Türklüğün sekizinci yüzyıldan itibaren tüm zihnî altyapısını inşa etmiş olan millî değer yargılarını modernliğe formatlayarak ve tekrardan yerelliğe dönüştürerek küresel ölçekte bir “Türkiyeli etki alanı”nın oluşmasına zemin hazırlıyor, bunu ise “Türkçe sözler” üzerinden yapıyorlar. Karşı karşıya olduğumuz bu hal şaşılacak bir durum değil. Tarihin sayfaları bu ve benzeri kültürel dönüşüm süreçleri ile doludur; Hint düşüncesinin Mezopotamya’ya, Mezopotamya’nın Anadolu ve İon’a, İslâm mantık ve biliminin Endülüs ve Sicilya üzerinden Avrupa’ya taşınarak Rönesans’ın yol haritasını çizmesi, bir zihniyetin bir başka zihniyete “fiil” ve “söz” üzerinden taşınmasının en tanıdık örnekleridir. Bu saydıklarımız ilk aşamada düşünsel, ikinci aşamada ise sosyal ve siyasal sahalarda ciddî dönüşümlere yol açarak, insanlık tarihinin yeni yönlere kaymasında en temel etken olmuşlardır. Sonuç itibarıyla bugünkü Batı medeniyeti, bu tip bir evrilmenin sonucu olarak ortaya çıkmamış mıdır?

Bütün bunların öngörülerimizi sevk ettiği nokta; tarihî kökleri olan Türkiyeliliğin, gönüllü bir sivil toplum hareketi vasıtasıyla “küresel ölçekteki etkinliği”nin Türkçe üzerinden hızla artıyor olmasıdır. Şimdiden gelecek zamanlara müdahale edici fikirler beyan etmek uygun olmasa da, anlaşılmaktadır ki; Gülen Hareketi’nin etkinlik alanının artmasıyla doğru orantılı bir şekilde geleceğin dünyasında “Türkiye merkezli yeni bir fikir dünyası” inşa edilmektedir.

Taceddin Kayaoğlu – TARİHÇİ-YAZAR

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu