Güncel Ekonomi Haberleri

Hızlı Büyümek İçin Modern Sektörlere Yönelmek Gerekiyor

EKONOMİ yönetimi ile ilgili bakanlar arasında büyüme politikası konusundaki tartışmalar son haftalarda iyice alevlendi. Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi bizde de politikacılar mesajlarını kolay iletebilmek için “otomobil” metaforunu kullanıyor. Geçmiş yıllarda tartışmalar ekonomi motorunun aşırı ısınması ve dur-kalklar konusunda yapılırdı.

Son haftalardaki tartışmalar ise fren veya gaz pedali tercihi ile iyi sürüş teknikleri üzerinde yoğunlaşıyor.

Oysa bugün pedallerle uğraşmak ve gözümüzü göstergelerin ibrelerine dikmek yerine, arabayı bir kenara çekip önce temel akşamı incelememiz gerekiyor. Böyle bir inceleme yapıldığında aşağıdaki sorunlar karşımıza çıkıyor:

■ Türkiye ekonomisi, emsalleri gibi 100 kilometrede 4-5 litre değil de 8-9 litre benzin tüketen bir otomobile benziyor. Birçok sektörde ihracatın artışı ancak ithalatın da artması ile mümkün olabiliyor. Ekonomi ancak ithalat hızla yükseldiğinde hızlı büyüyebiliyor.

■ “Otomobil” uzun yola gittiğinde ve yüksek hız yapması durumunda yakacağı benzinin parası için yeterincc para biriktire-miyoruz. Milli gelir içinde tasarruf oranı yüzde 12’de kaldığı için yabancıların Türkiye’deki para ve sermaye piyasalarına yatırdığı sıcak parayı kullanıyoruz. Rampayı tırmanırken yabancıların parasını çekmesi ve aracın “stop” etme tehlikesi, bir türlü ortadan kaldırılamıyor. Gaza iyice basıp hızı yükselttiğimizde ise “aşırı ısınma” riski ile karşı karşıya kalıyoruz.

İHRACAT PERFORMANSI

Ekonomide iyi şeyler de var. Örneğin 15 yıl önce 766 milyon dolar olan otomotiv ihracatı bu süre içinde yaklaşık 20 kat artarak 14.4 milyar dolara yükseldi. İhracat değeri aynı süre içinde mobilyada 19 kat, makine-teçhizatta 9 kat arttı. Her sektörde bir kıpırdanma ve dışa açılma hedefi gözleniyor. Ancak bu sürede dünyanın diğer ülkeleri de boş durmadı. Onlar da üretimlerini ve ihracatlarını artırdı. Bu nedenle gerçek durumu anlamak için Türkiye’deki gelişmeyi, dünyadakiyle karşılaştırmak gerekiyor.

Bunun için ben sektörlerin ihracatının, dünya ihracatı içindeki payını inceledim ve 1996’daki oranlarla karşılaştırdım. Başarı kriteri olarak da Türkiye nüfusunun dünya nüfusu içindeki payı olan yüzde 1.06’yı aldım. Bu inceleme esas sorunun, kullanılacak pedalde veya balans ayarında değil, motorun performansında olduğunu gösterdi, işte sonuçlar:

■ Dünya ihracatı içinde en yüksek pay yüzde 3.26 ile konfeksiyon, yüzde 2.84 ile çimento-cam-seramik ve yüzde 2.64 ile beyaz eşya sektörlerinde ortaya çıkıyor. Ancak bu sektörlerde kâr marjları, yoğun rekabet nedeniyle düşük düzeylerde kalıyor.

■ Dünya ihracatının gözde sektörleri olan ve ihracat potansiyeli giderek artan ilaç-ecza, makine-teçhizat, elektrikli cihazlar akşamı ve kimya sektörlerinin ihracatı çok düşük düzeylerde kalıyor. Yarı iletken ve her tür bilgisayar, telefon cihazı ve akşamı sektörlerindeki ihracatımız ise yok denecek kadar az. Bu nedenle ekonomimiz, motoru ve aktarma organları epey iyi çalışan ama ABS, ASR, TCS, EBD, ESP ve HLA gibi yeniliklerden yoksun emektar bir otomobile benziyor.

■ Otomotiv ve demir çelik sektörlerinde dünya ihracatı içindeki payımız yüksek ama, bu sektörlerde ithalatın fazla olması dış ticaret ve cari işlemler açığını artırıyor.

■ Toplam ihracatımız, dünya ihracatının yüzde 0.74’ünde kalıyor. Bu oran 15 yıl önceki yüzde 0,43’ün üstünde ama nüfus payımızın altında bulunuyor. Bu performans, otomobillerdeki 1,2 ile 1.4 litrelik motor hacmine denk geliyor. Sürücü ne kadar usta olursa olsun bu büyüklükteki bir motorla yollarda harikalar yaratmak çok zor.

Faruk Türkoğlu / Para Dergisi

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu