Makaleler

66 Aylık Raporla Belgelendirecek Tartışması

Bu yıl ilkokul birinci sınıfa 66 ayı doldurup, okula başlamak zorunda olan, ancak bu çocuklarını okula göndermek istemeyen ailelere yönelik Milli Eğitim Bakanlığı’nın “Raporla belgelendirecek” açıklamasının ardından tartışmalar hala sürüyor. Çocuğun zihnen, bedenen ve ruhen okula uygun olup olmayacağını doktorlardan çok, pedagogların ve ailelerin karar vermesi gerektiği konusunda eğitimciler görüş birliğine varıyorlar. https://www.myfikirler.org Türkiye’de ilk “okul olgunluğu” testini hazırlayanlardan Prof. Dr. Ayla Oktay, bu kararın uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından verilmesi gerektiğini savunurken, çocuklarla ilgili dünya çapında yaptığı araştırmalarla tanınan Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ise en iyi kararın aileler tarafından verileceği düşüncesinde.

Prof. Oktay, çocuğun okul olgunluğu için özel bir test geliştirilmesi gerektiğini söylüyor. Oktay, çocuğun okula gönderilip, gönderilmemesi ne eğitim bilimciler, psikologlar, gelişim uzmanları ve ailenin ortaklaşa kararı doğrultusunda yapılmasını belirtiyor. Doktorların tek başına bu raporu vermede yetkin olmayacağını savunan Oktay, “Birçok aile çocuğu okula göndermeyi erken buluyor. Bu raporu vermek için özel yöntem ve ilgi gerekir” diyor.

“Devlet insanların işine bu kadar karışmamalı” diyen Prof. Dr. Çiğdem Kağıtçıbaşı ise bu konuda kızgın: “En önemli mesele çocuğun psikolojik hazırlığıdır. Zihinsel, duygusal, sosyal hazırlığıdır. Doktorlar bununla meşgul olmuyor ki! Bunlar zamanın çok gerisinde kalmış şeyler. Dünya nerede biz neredeyiz. https://www.myfikirler.org Psikolojik danışmanlar, psikologlar, eğitim uzmanları pek çok uzman var bu konuda fikir beyan edecek. Ben bunun tümüne karşıyım. Hiçbir şekilde zorlama olmamalı. Anne babaya bırakılsın. Ne diye böyle kısıtlamalar ortaya çıkıyor? İnsanlar zorlanıyor. Çaresiz kalan anne babalar var. Devlet insanların hele de çocukların işine bu kadar da karışmamalı”

Psikiyatrist Prof. Dr. Yankı Yazgan ise, Bakanlığın bu kararı doktorlara bırakmasına tepkili: “Son karmaşa çocuklar için doğan zararı arttırmakta, aileleri umutsuzluğa sürüklemektedir. Toplumun yoksul ve çok çocuklu aileleri açısından çocukların standarttan 1 yıl daha erken okula gitmesi bu aileleri bir anlamda rahatlatıcı ve yük azaltıcı etki getirebilir. Ancak, göstermelik ve zaten eğitim ihtiyaçları tam karşılanamayan yoksul aileleri kısa vadede tatmin edici olsa bile, uzun vadede bugün gördüğümüz eşitsizliği daha da derinleştirecek niteliktedir. Çocukların 1 değil, 3 yıl daha önce herkese sağlanacak okul öncesi eğitimle en iyi şekilde yetiştirilmesini sağlamak yerine, derme çatma düzenlemelerle yapılan bu uygulamaların çocuk psikiyatrisi alanına giren tipte sorunları (dikkat eksikliği, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü gibi, akademik sorunlara ikincil duygusal sorunlar, sosyal kaygı gibi meseleler) arttırıcı olmasından ciddi endişe duymaktayım.”

Eski rektörlerin yaptığı herşey o kadar kötü mü?
Büyük üniversitelerin birçoğunda bir süre önce seçim oldu. Bazı rektörler yerini korurken, bazıları da koltuklarını yenilere bıraktı. Buralardan da kulağıma pek de hoş olmayan şeyler geliyor. Eski rektörün ekibini anında kapı dışına koyan, lojmanını boşaltması için 3 günlük süre vererek kolluk kuvveti ile tehdit edenleri duydukça şaşırıyorum. Her yöneticinin tabii ki yakın çalışma arkadaşını, personelini seçme özgürlüğü vardır. Ama bu ne acele, nasıl bir telaş anlamakta zorlanıyorum. Bu üniversitelerin isimlerini açıklamıyorum. Çünkü o camiaya da zarar vermek istemiyorum. Ama onlar zaten kendilerini iyi biliyorlar. Bu durumu ne akademisyenliklerine ne de yöneticiliklerine yakıştırıyorum.

Öğrencilere özgür ortam mı geliyor?
YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya geçtiğimiz hafta “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği”ndeki yeni düzenlemeleri açıkladı. Öğrencileri üniversiteden uzaklaştıracak saçma cezalar azaltıldı ya da bir kısmı tamamen çıkarıldı. Artık pankart açtığı için kimse üniversiteden uzaklaştırılmayacak, şarkı söylediği için ceza almayacak. Yeni yönetmeliğe iki ayrı disiplin suçu eklendi. Birisi seminer, tez ve yayınlarda başka bir çalışmadan ya da kitaptan aşırma yapma anlamına gelen “întihal” suçu işleyen öğrenciler için olan cezaydı. İntihal suçu işleyenler iki yarıyıl uzaklaştırma alacak. Bence bu çok önemli bir adım. Umarım artık “kes-kopyala-yapıştır” devri biter. Peki öğrenciler için durum böyle de, hocaları için ne olacak? Yükseköğretim camiasında intihal yaptığı bilinen, açık açık ilan edilen ya da kapı arkalarında konuşulan hocaları duymayanınız yoktur. Onlar için de ciddi önlemler alınacak mı? Başkalarına yaptırdığı kitaplarla unvan alanlar deşifre edilecek mi? Onlara da disiplin cezaları uygulanacak mı? Ya da akademik kariyer yapanlar da aynı titizlikle incelenecek mi?
Bu arada öğrenciler için getirilen yeni bir ceza da hacker’lık artık suç sayılacak. Yükseköğretim kurumlarının bilişim sistemine girerek kendisine veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlayanlar da yaptığıyla kalmayacak, cezalandırılacak.

Hürriyet İK – Nuran ÇAKMAKÇI

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu