Makaleler

Gençler Başarılı Olmak İçin Her İşi Yapmalı

Burger King Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgeleri Stratejik İş Geliştirme Başkan Yardımcısı Fahhan Özçelik, bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında pek çok şirkette görev yaptı. Çalıştığı şirketlerde işi yerinde öğrenmeye özen gösteren Özçelik, kollarını sıvayarak restoran mutfağına bile girdi. Yaptığı uygulamalarla zarar eden şirketleri kâra geçirdi. Özçelik bütün bu tecrübelerine dayanarak gençlere, farklılık yaratmak için doğru kişilerle çalışmalarını ve her işi yapmalarını tavsiye ediyor.

Başarılı Olmak

 Burger King Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgeleri Stratejik İş Geliştirme Başkan Yardımcısı Fahhan Özçelik’in, azim, başarı ve macerayla dolu bir kariyer hikayesi var. Endüstri mühendisliğinden mezun olan Özçelik, mühendis olan babasının isteği üzerine mühendislik okuyor. Önce elektrik mühendisliğini kazanıyor, daha sonra Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’ne kaydını yaptırıyor. Orada bir yıl okuduktan sonra nihayet mezun olduğu endüstri mühendisliği bölümüne giriyor. Maceralı bir öğrencilik döneminin ardından turizm sektöründe iş kurmak istiyor. Ancak bunun için paraya ihtiyacı olduğundan İran’a gidiyor. Üç yıl çalıştıktan sonra büyük bir hevesle Türkiye’ye dönüyor, ancak işini kuramıyor.

Daha sonra profesyonel iş hayatı başlıyor. Sırasıyla Kodak, Black&Decker, Frito-Lay ve Pepsi Bottling Group’ta yurtiçi ve yurtdışında çeşitli görevlerde bulunuyor. Özçelik’in kariyer hayatı Kodak’ta tanıştığı yönetici Jim Zaza ile şekilleniyor. Çünkü Jim Zaza gittiği bütün şirketlere Özçelik’i de davet ediyor.

Özçelik, Frito-Lay’de çalışmaya başladığında uzun süredir sektörün içinde olan çalışanlarla karşılaşıyor. Ekibinin, sektörde tecrübesi olmadığı için kendisine güvenmediğini görüyor ve işi mutfağında öğrenmek için Meksika’ya gidiyor. Cips paketleri taşıyor, stant kuruyor ve işi öğreniyor. Türkiye’ye döndüğünde de ekibiyle konuşuyor ve sorunları çözdükten sonra başarılı bir ekip yaratıyor.

Ardından Suudi Arabistan’daki Frito-Lay’e Genel Müdür olarak gidiyor. Orada geliştirdiği stratejilerle zarar eden şirketi, kar eden şirket konumuna getiriyor. Cips paketlerindeki cips adedini 20’den 18’e düşürme, paketlerdeki sapları kaldırma gibi, radikal gelen ve herkesin itiraz ettiği pek çok yeniliği gerçekleştiriyor. Sonunda şirketi kâra geçiriyor. Hedefledikleri bir milyon satışa ulaşınca da ekibindeki çalışanları hediyelerle ödüllendiriyor.

Kariyer hayatı boyunca Suudi Arabistan, Belçika ve İran’da görev yapan Özçelik, yurtdışında çalışmanın kendisine pek çok tecrübe kazandırdığını söylüyor. Her ülkenin kendine göre kültürü ve anlayışı olduğunu, bunu anlayıp adapte olmak ve ona göre davranmak gerektiğini ifade ediyor. Özçelik, Burger King’teki göreviyle ilgili, “Çok geniş bir coğrafyada çalışmak kariyerim açısından yararlı oldu. Çalıştığım coğrafyada büyüme açısından çok büyük fırsatlar var” diyor. Burger King’te çalışmaya başlamadan önce, Frito-Lay’de olduğu gibi işi mutfağında öğrenmek için ABD’de restoranda çalıştığını da belirtiyor. Özçelik, iş hayatına yeni girecek gençlere de her işi yapmalarını öneriyor.

 Kodak’ta tanıştığınız Jim Zaza, sizi çalıştığı Black&Decker, PepsiCo ve Frito-Lay şirketlerine davet etti. Bu şirketlerde çalışmaya nasıl başladınız?

Jim Zaza’nın kariyer hayatımda önemli yeri vardır. İş hayatıma onunla birlikte devam ettim. Ben Black&Decker’a girdikten iki ay sonra Jim işten ayrıldı. Yedi yıl görev yaptığım Black&Decker’da, dokuz ayrı patronla çalıştım. Black&Decker, yeniden yapılanma yaşayan dinamik bir organizasyondu. Orada büyük tecrübe edindim. Kodak ise, Amerikan şirketi olarak eğitime çok önem veren bir şirketti. Orası benim için iyi bir okul oldu. Kodak’ta, sistemi, düşünce tarzını, Amerikan şirketlerinin işe bakışını, iş analizi ve fizibilite hazırlanmasını öğrendim. Ama Kodak’ta yükselmek çok zordu.

Black&Decker ise Kodak’ta öğrendiklerimi çok kolay uygulayabileceğim bir şirketti. Ben de Kodak’ta öğrendiklerimi Black&Decker’da uygulamaya başladım. O dönemde Dubai’ye gidip geliyordum. Arap kültüründe çalışmayı ve davranışlarına bakarak düşüncelerini anlamayı öğrendim. En mutlu, huzurlu çalıştığım, kültürü ve prensiplerini sevdiğim şirket Frito-Lay oldu.

Orada  da Jim Zaza sayesinde çalıştım. Black&Decker’da çalıştığım dönemde Jim Türkiye’deydi. Şirkette yeniden yapılanma vardı. Hollandalı bir yönetici şirketin başına geçmişti. Şirketi, ABD sistemine adapte etmeye çalıştı. Türkiye’nin Avrupa olmadığını anlatmakta zorlandı. O dönemde çok kişi şirketten ayrıldı. Ben de ayrıldım, Frito-Lay’e geçtim.

Kodak ve Black&Decker’dan sonra Frito Lay’de çalışarak farklı bir sektöre adım attınız. Frito-Lay’e girdikten sonra tüm iş süreçlerine hakim olmak için bir süre Meksika’ya gittiniz. İşi mutfağında öğrendiniz. Meksika’dan edindiklerinizin iş hayatınıza ne gibi etkileri oldu?

Frito-Lay’e kadar hep endüstriyel ürünler alanında çalıştım. Endüstriyel ürünlerle, müşteriyle yüz yüze gelerek, müşterinin ihtiyaçlarını öğrenip, ürünün bu ihtiyaçlara nasıl yanıt vereceğini anlatarak ürünü satıyorsunuz. Ancak Frito-Lay’de çok basit bir paket cips var. Bir paket cips ile ilgili ne konuşabilirsiniz? İşi yapmak için öncelikle ürünü benimsemek gerekiyor. Jim bana iş teklif ettiğinde, endüstriyel ürünlerle hızlı tüketim ürünleri arasında bir bocalama yaşadım.

Bunun üzerine Jim’le birlikte Frito-Lay’in İzmit Suadiye’deki fabrikasına gittik. Hijyene önem verilen, her şeyin mükemmel çalıştığı fabrikayı gördükten sonra patates cipsinin o kadar da basit bir ürün olmadığını anladım. Firito-Lay’de patatesin nasıl bir ürün olduğunu öğrendim. Endüstriyel patatesi yetiştirmek, korumak, saklamak, üretime sokmak ve cips elde etmek kolay değildi. Bütün bunları görünce ürünü sevdim.

Ama işe başlarken hızlı tüketim ürünleri sektörünü bilmiyordum. Jim, benim satışta çalışmamı istiyordu. İşi öğrenmek için iş geliştirme bölümüne girmek istedim. Ancak 1999’da deprem oldu ve fabrikanın iç duvarları yıkıldı. Fabrika üç ay üretim yapamadı. 38 bin müşterimizi kaybettik. Satış noktalarından çıkmak zorunda kaldık. Bu sürecin sonunda Jim’in isteği üzerine satışın başına geçtim. Fabrika tekrar çalışmaya başladı. Ekibi toplayıp satış ivmesini ve pazar payını arttırmam gerekiyordu.

Ama satıştaki kişilerin hepsi temelden yetişmiş, tecrübeli kişilerdi. Satış müdürleri beni dinlememeye başladılar. Ben de bu işi temelinden öğrenmek için Türkiye’ye çok benzer bir ülke olan Meksika’ya gittim. Meksika’da satış elemanları ve satış şefleriyle birlikte sahaya çıktım. Paket taşıdım. Stant kurdum, promosyon malzemelerini dizdim. Orada üç hafta kaldım ve Türkiye’ye bilgi edinmiş olarak döndüm. Sıra, satış müdürleriyle anlaşmaya gelmişti. Bir gün konuşmak için ekibi topladım. Çeşme’de deniz kenarına gittik. Onlara, “Siz beni sevmiyorsunuz, ben sizi sevmiyorum. Siz bana güvenmiyorsunuz, ben size güvenmiyorum. Ama bu sorunu çözmek zorundayız. Çünkü biz bir ekibiz” dedim. Herkes her şeyi rahat rahat konuştu. Sonunda çok iyi bir ekip olduk.

Cips adedini düşürdük, kâr ettik  

Suudi Arabistan’da çalışmaya nasıl başladınız?  

Suudi Arabistan’a gitmemin nedeni 2001’deki ekonomik krizdi. Eşim Belçika’daydı, kızım ABD’de okuyordu. Türk Lirası yüzde 46 erimişti ve benim paraya ihtiyacım vardı.  O dönemde Mısır ve Suudi Arabistan’da şirket satın alması olmuştu. Suudi Arabistan’a gitmek istemiyordum. Black&Decker’da üç haftalık bir tecrübem olmuştu. Müslüman yönetici olduğum için beni Suudi Arabistan’a göndermişlerdi. O dönemde kendi kendime, bir daha o ülkeye gitmeyeceğim diye söz vermiştim.

Ama 2001’de kriz olunca, Mısır’a gitmek istememe rağmen gidemedim. Çünkü Mısır’da satın almada yapılan anlaşma gereğince iki yıl boyunca lokal şirketin yönetimi görevde kalacaktı. Bu nedenle Suudi Arabistan’a gitmek zorunda kaldım. Suudi Arabistan’da ilk olarak Jim Zaza ile gittim. Ben daha kesin kararımı vermemiştim. Jim beni oradakilere, Türkiye’den gelen satış direktörü olarak tanıştırdı. Bir satış şefiyle birlikte Riyad’da satış noktalarını ziyaret ettim. Satış noktalarında durumumuzun kötü olduğunu gördüm. Rakiplerimiz de iyi değildi. Suudi Arabistan’da işi çevirebilmek ve satışları arttırabilmek için fırsatın çok olduğunu gördüm. Bu nedenle de işi kabul ettim.

Suudi Arabistan’da zararda olan şirketi kâra geçirdiniz. Bunu nasıl başardınız? Ne tür stratejiler izlediniz?  

Suudi Arabistan’a 2001’in haziran ayında gittim. Öncelikle ekip kurmam gerekiyordu. Cips pazarında lider olan lokal bir şirketi satın aldık. İki fabrikamız vardı. Göreve geldiğm ilk yıl benden 2.6 milyon dolar kâr bekliyorlardı. Bunun dışında şirketin 10 milyon dolar zararı da vardı. İlk yıl satıştan dolayı kâra geçmedik. Satın aldığımız fabrikayla elimizdeki fabrika arasındaki verimlilik farkını yok ederek kâra geçtik. İkinci yıl 3.1 milyon dolar kâr ettik. 1.8 milyon doları verimlilikten kazandığımız paraydı. Bunu yaparken de bazı şeyleri riske attık.

Orada patates cipsleri, aileler kalabalık olduğu için, büyük plastik paketler içinde satılıyordu. Bu paketlerin de plastiklerinde taşıma sapı vardı. İnsanlar cipsleri süper marketlerden satın aldığı için elinde taşımıyor, market arabasında taşıyordu. Bu nedenle sap hiçbir işe yaramıyordu. Üstelik maliyeti vardı. “Sapı kaldıralım” dedim. Pazar payı kaybederiz diye itiraz ettiler. Üreticiler ise bana destek verdi. Böyle olunca sapı kaldırdık. Biz kaldırdıktan sonra rakipler de sapı kaldırdılar.

Bir diğer aşama da Lays Premium paketine 20 cips yerine, 18 cips koymamızdı. Başlangıçta bu fikrimi tüketici fark eder diye kabul etmediler. Ama yine üretim bana destek verdi. Çünkü pakete 20 yerine, 18 tane cips yerleştirmek daha kolaydı. Paketlerin üzerine kaliteyi vurgulayan sloganlar koyduk ve cipsi piyasaya sürdük. Kimse paketin içinde 18 tane olduğunu fark etmedi. Bu uygulamalardan sonra kârlılık geldi. Sonraki yıl Türkiye’deki satış müdürlerimizden Ali İhsan’ı Suudi Arabistan’a getirdik. Ali İhsan, Arapça ve İngilizce bilmiyordu.

Türkçe konuşarak satış yaptı. O dönemde, Lays stantlarını dominant noktalara (bakkallar) koyarak satışımızı arttırabileceğimizi söylemiştim. Bu fikrime de hemen karşı çıktılar. Bakkaların bunun için bizden para isteyeceğini söylediler. Sonunda yapmaya karar verdik. Ali İhsan, görevi üstlendi. Bakkalara giderek stantları kurdu, bakkalarla Türkçe konuşarak anlaştı. Bu uygulama çok başarılı oldu, satışlarımız arttı.

Peki ekibi nasıl kurdunuz?

En önemli sorunlarımızdan birisi de ekip olmaktı. Satışlarımızda bir milyon kilo hedefini koyduk. Bu hedefe ulaştığımızda bunun ilk meyvelerini herkesle paylaşacaktık. Hedefi yakaladığımızda bunu, çalışanlarla birlikte kutlamak için, onlara küçük hediyeler verdik. Bu hediyeler, evlerine giderken götürebileceklerini düşüdüğümüz, çalar saat ve duvar saati gibi hediyelerdi. Hediyeler küçüktü, ama onlar için çok önemliydi. Çalışanların kaldıkları yere voleybol sahası yaptık. Duvarları boyadık. Bütün bunları motive olsunlar ve işe daha fazla konsantre olsunlar diye yaptık. Satış elemanlarının çalışma saatleri uzundu. Fabrikada toplu taşıma aracı olmadığı için otostop çekerek evlerine gidiyorlardı. Biz de iş çıkışında arabaları satış elemanlarına verdik. Onlara güvendiğimizi hissettirdik. Bütün bunların sonunda bir ekip kurduk.

Yurtdışında çalışmam farklı kültürleri tanımamı sağladı

Yurtdışında çalışmanız özel ve kariyer hayatınıza neler kazandırdı?

Bugüne kadar, İran, Belçika ve Suudi Arabistan’da çalıştım. Şu anda da yurtdışına gidip geliyorum, ama yerleşik değilim. Orta Doğu’da çok farklı bir çalışma kültürü var. Orada ilişkiler çok önemli. Kağıt üzerindeki imzalara değil, insanların birbirine güvenmesine çok önem veriyorlar. Güven sağladığınız zaman bazı şeylerin çok daha iyi ve hızlı yürüdüğünü görüyorsunuz. Onlarla iletişimi ön plana çıkarmak için bazı fedakarlıklar yapmak gerekiyor. Birisi sizi düğününe davet ediyor. Yakın ilişkiniz olduğu için gitmemezlik yapamıyorsunuz.

Her ülkenin kendine göre bir kültürü ve anlayışı var. Onu anlayıp adapte olmak gerekiyor. Orta Doğu’da çok farklı şark kültürü var. Suudi Arabistan’da en çok yer sofrasına oturup yemek yemekte zorlandım. Orada sol eli bağlayıp sağ elle yemek yeniliyor. Bir gün şeref misafiri olarak yemeğe davet edildim. Ortada pilav ve içinde de deve eti vardı. Şeref misafiri olduğum için eti benim herkesin tabağına bölüştürmem gerekiyordu. Et, çok sıcaktı. Üstelik ortadaki üç parmağımı kullanıp eti parçalayıp dağıtmam gerekiyordu. İlk hamleyi yaparak etten bir parça koparıp yanımdakinin tabağına koydum. Bunu yapmak zorundaydım.

Burger King’te büyüme fırsatı olan bir bölgede çalışıyorum  

Burger King maceranız nasıl başladı? 

Pepsi Bottling Group’tan (PBG) ayrılarak Burger King’de çalışmaya başladım. Pepsi’den ayrılırken hem PepsiCo’da hem de PBG’de görev değişikliği oldu. PepsiCo CEO’su Steven Reinemund görevden ayrıldı, yerine Indra Nooyi geldi. PBG’de de aynı dönemde John Cahill ayrıldı, Eric Foss yerine geldi. John Cahill’in en büyük özelliği sorunları görüp çözmeye çalışmasıydı. Benim işe girdiğim ilk altı aylık dönemde şeker sorununu çözmek için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşme yapmıştı. Şeker sorunu çözülebilseydi PBG, 25 milyona yakın kar edecekti.

Türkiye hala Şeker Kanunu’nun korumacılığı yüzünden dünyanın en pahalı şekerini kullanan ülke konumunda. Eric Foss ise, Teksas’ta uyguladığı stratejiyi Türkiye’de uygulamaya çalıştı. Strateji, büyüme stratejisi değil, küçülerek kar etmekti. Bu yaklaşımı doğru bulmadığı için önce Jim Zaza işten ayrıldı, daha sonra ben de ayrıldım. Jim’in daveti üzerine geçen yıl itibarıyla Burger King’de çalışmaya başladım.

Burger King’teki görevinizden söz eder misiniz?

Burger King’te Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgeleri Stratejik İş Geliştirme Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyorum. Sorumluluğumdaki bu bölge en hızlı büyüyen bölge olma özelliğine sahip. Burger King, Avrupa’da belli bir doygunluğa ulaştı. ABD’de yüzde 2-3 oranında büyüyor. Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgeleri’nde ise iki haneli büyüme rakamlarına ulaşıyoruz. Geçen yıl başlayan ekonomik krize rağmen Orta Doğu’da yüzde 8.9, Doğu Akdeniz’de yüzde 5.5 büyüdük.

Avrupa’da büyümedik, ABD ise küçüldük. Burger King olarak faaliyet göstermediğimiz bölgeler var. Afrika’da bir tek Mısır’da varız. Yakında Fas’ta da faaliyete geçeceğiz. Güney Afrika’da da faaliyete geçmemiz gereken ülkeler var. Yani çalıştığım bölge, hem girilecek ülkeler açsından, hem de var olduğumuz ülkeler açısından büyüme fırsatı olan bir bölge. Şu anda Türkiye’de 259 Burger King restoranı var. Önümüzdeki üç yıl içinde 500 restoranı geçmeyi hedefliyoruz.

Burger King’te çalışmanızın kariyerinize nasıl bir katkısı oldu?

Daha önce endüstriyel ürünlerde ve hızlı tüketim ürünleri sektöründe çalıştım. Restoran işi ise benim için tamamen farklı bir iş. İşi mutfağında öğrenmek için ABD’de iki hafta restoranda çalıştım. Orada hijyenin gerçek anlamda ne demek olduğunu, mutfakta hijyenin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Üstün körü el yıkayarak mikropların çıkmadığını, el yıkamadaki süre ve el hareketinin ne kadar önemli olduğunu gördüm. Mutfakta uyulması gereken 12 temel hijyen kuralı var. Çalışanlarda, buna uyulmadığı takdirde müşterilerin hastalanacağı bilinci var. Bütün bunların özel hayatımda bana faydası oldu.

Çok geniş bir coğrafyada çalışmak, kariyerim açısından yararlı oldu. Çalıştığım coğrafyada büyüme açısından çok büyük fırsatlar var. Avrupa’daki CEO ile ve ABD’deki ekiple rahat iletişim kuruyorum. Fikirlerimi rahatlıkla söyleyebiliyorum. Şirkette dört önemli değerimiz var. Bunlardan birisi, “empowerment” yani yetki. Şirkette size yetki veriliyor. İkinci değer, “accountability”, yani sorumluluğun ötesinde bir yetkiye sahip oluyorsunuz. Bunun karşılığında sizden bazı hizmetler bekleniyor. Üçüncü değer, “bold” yani cesaretli. Katı, cesur ve çabuk karar almanızı engellemiyorlar. Ama karar alınca da hesap soruyorlar. Dördüncü değer de “fun” yani eğlence. Başarının sonunda, o başarıyı kutlamak ve insanlarla paylaşmaya açıklar.

Gençler, doğru kişilerle çalışmalı   

Monster, iş arayan ve yeni mezun gençlerin çok başvurduğu bir insan kaynakları sitesi.  Bu kapsamda iş hayatına yeni atılacak gençlere neler tavsiye edersiniz?

Her şeyden önce esnek düşünmeleri gerekiyor. Benim dönemimdeki gençler, “İş olsun da, her şeyi yaparım” diyordu. Ama bugünkü gençler böyle düşünmüyor. Çok kapsamlı düşünüp her şeyi yapabilmeleri gerekiyor. Çalıştıkları ya da çalışacakları şirkette her türlü işi anlamaya çalışmalılar. İnsanlar işte farklılık yaratıyor. Farklılık yaratmaları için de doğru kişilerle çalışmaları gerekiyor. Şirketin durumu ne olursa olsun, doğru kişilerle çalışırlarsa, sorumluluk duygusuna da sahiplerse, sorunları aşar, başarılı olurlar. Öncelikle ekip olmayı bilmeleri gerekiyor. Ama ben bu özellikleri gençlerde göremiyorum.

Burger King kimleri işe alıyor?

Benim sorumlu olduğum bölüme yeni mezun gençleri işe alamıyoruz. Çünkü çalışanların büyük bölümü, daha önce  franchising’te çalışan, yani restoranın operasyonunu, mutfağı iyi bilen, restoranda çalışmış, hatta restoran müdürü olmuş ve kişilerden oluşuyor. Pazarlamada ise, marka yöneticiliği yapmış, tecrübe sahibi kişilerle çalışıyoruz. Yani çalışacağımız kişilerin tecrübeli olması gerekiyor.

Fahhan Özçelik kimdir?

1975’te Robert Kolej ve 1981’de Boğaziçi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Elginkan Holding’e bağlı ECA’da üç ay çalıştı. Askerden döndükten sonra Sezai Türkeş-Feyzi Akkaya İnş. A.Ş.’ye bağlı İran’daki şantiyede görev yaptı. 1990-1992 döneminde Kodak’ta Pazarlama ve Görsel Sistemler Müdürü olarak çalıştı. 1992-1999 arasında Black&Decker’da Pazar Geliştirme Müdürü, Ülke Müdürü ve Genel Müdür olarak görev yaptı. 1999-2005 döneminde Frito-Lay’de, İş Geliştirme Müdürü, Satış Müdürü, Genel Müdür (Suudi Arabistan) ve Genel Müdür (Türkiye) olarak çalıştı. 2006-2007 arasında Pepsi Bottling Group’ta Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 2008 mayıs ayından bu yana Burger King Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Afrika Bölgeleri Stratejik İş Geliştirme Başkan Yardımcısı olarak çalışıyor.

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu