Makaleler

Eleştirinin Özü Değişiyor, Demokrasinin de içeriği

Eleştirinin Özü Değişiyor, Demokrasinin de içeriği

İtalyanca adı Francesco Petrarca, Fransız’ların değişiyle Petrarque. Francesco Petrarca, Dante gibi, Bocccacio gibi İtalyan edebiyatının en büyük kurucu öncülerinden biri, hümanist büyük bir şair.

Nereden ve neden mi geldik? Çünkü 27’nci Petrarque Toplantıları geçen ayın ortalarında başladı.

Fransız Kültür ve Le Monde Gazetesi’nin ortaklaşa düzenlediği toplantılar son zamanlarda 21’inci yüzyılı anlamaya yönelik konularda yoğunlaşmakta…

Montpellier kentinde beş gün süren bu yılki toplantının konusu da ‘acaba gelecek demokratik mi’ oldu.

İçeriğini içselleştirmek açısından 27. Petrarque buluşmalarının programından örnekler verelim:

16    Temmuz: Açılış Konuşması: Luc Boltanski.

17    Temmuz: Fransız demokrasisi aşınmış mıdır?

Son genel seçimlerde Fransız halkı oy sandıklarından uzak durdu. Bilhassa genç kuşaklarda artan bir biçimde gözlemlenen, bu oy sandığından uzaklaşma tutumu neyin belirtisidir? Kamu olgusuna katılımı sağlamak amacıyla yeni tür yoklama ve seçim tarzlarım düşünmek ve hayal etmek mi gerekecek?

18    Temmuz: Demokrasi evrensel bir ufuk mu?

Bir hayli zamandır. Batı demokratik modelinin karşı konulmaz ilerlemeye olan inana başka modellerce zor durumda bırakıldı. Ekonomik büyümesinin verdiği güçle, bugün Çin, politik olarak Komünist Partisi tarafından kontrol edilen liberal bir ekonomi modelini müdafaa ediyor. Diğer yandan 2011’in Arap Devrimleri genellikle İslami güçlerin lehine dönüştü ve kamu özgürlüklerinin tehlikede olduğu duygusu yaygınlaşmaya başladı.

19    Temmuz: Ekonomik kriz politikayı gölgeliyor mu?

Avrupa’nın içinden geçtiği ekonomik krizin yeniden alevlenmesi; Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin yaşadıkları zorluklar yeni demokratik soruların sorulmasına sebep olmaktadır. Demokratik olarak seçilen yönetimlerin ekonomik değerlendirme ajanslarına karşı herhangi bir güçleri var mı? Avrupa’nın finansal piyasaların baskısına direnebilme imkânı var mı?

20    Temmuz: Demokrasinin son safhası internet mi?

Son on yılda, bilhassa sosyal ağların gelişmesiyle tamamıyla genelleşen internet olgusu temsili demokrasinin önüne temel sorun ve sorular koymaktadır. Gerçekten de kamu yaşamına kaülımı başka bir model kapsamında düşünebilir miyiz? Direkt ve elektronik bir demokrasi mümkün mü? Bunun kayıp veya kazançları neler olabilir?

Tüm buluşmalar 25 Ağustos’a kadar her Cumartesi saat 19 ile 20:30 arasında Fransız Kültür radyosundan yayınlanacak.

Açılış konuşmasını yapan Luc Bol-tanski, ‘Gizem ve Komplo’ kitabıyla ilk kez verilen ve her yıl çağdaş demokratik olguları yeni bir ışıkla aydınlatan çalışmaları ödüllendirmeyi hedefleyen dene me ödülünü alan önemli bir sosyolog.

Boltanski, demokrasilerin başlıca sorununun popülist ve bağnaz siyasi tavırlar içermekle beraber, bireylerin toplum kurallarını eleştirip yorumlamaktan yoksun bırakılmaları olduğunu söylüyor.

Boltanski, demokrasi daha da nasıl mükemmelleşebilir onu arıyor…

Le Monde Gazetesi de geçen ay Luc Boltanski ile geniş bir söyleşi gerçekleştirdi.

“Son eseriniz ‘Gizem ve Komplo’da, modem devletlerin temellerini sarsan paranoyayı tasvir etmek için polisiye ve casusluk romanlarının dilini kullanıyorsunuz. Sizce bu paranoyanın demokratik ideal üzerindeki etkileri nelerdir” sorusunu Boltanski şöyle yanıtlıyordu:

“Din Savaşları sonrasında ortaya çıkan modem devlet hemen akabinde devlet yaran kavramıyla donatıldı.

Devlet, toplumu sarsan tartışma ve mücadelelerin üzerinde gözükebilmek için kendine özgü bir ahlak kuralları bütününe sahip olmalıydı. Bu ahlak evvela ölçülü ve gizemli iken, sonradan devletin kendini müdafaası sistemine dönüştü. Siyasi sorumluların, VVikiLeaks’in kurucusu ve yöneticisi Julian Assange’a karşı aldıkları negatif tavır, bu kavramın hâlâ ‘canlı’ olduğunun en güzel örneğidir.

Diplomatik yazışmaları ifşa ederek devletlerin ‘özel hayat’ım ihlal etmiş oluyordu. Bu şekilde, ‘şeffaflık’ kaygısı ‘örtülü bir mutlakıyet’le eş tutuldu. İnternetin eleştirisi aynı zamanda ‘komplo teorileri’ne sık sık başvuran bir paranoya salgınına karşı eleştirilerle başat gitmeye başladı.

Hâlbuki resmi beyanların saygınlıklarını yitirmesinin ne denli kuşkuculuğu teşvik ettiği inkâr edilemez. Sadece General Powell’m BM Güvenlik Konseyinde Irak’tn kitle imha silahlanma sahip olduğunu söylediğini hatırlayalım. Bu iddia sonradan yalanlandı.”

“‘Eleştiriye dair’ adlı çalışmanızda eleştirel zihniyetle özgürleşme tasannu arasındaki ilişkiye önem veriyorsunuz.

Bu ilişki bireylerin gündelik yaşamlarında nasıl tezahür etmektedir sizce’ sorusuna da şu cevabı vermekte:

“Eleştiri, her bireyin veya grubun adaletsizlik olarak yaşadığı deneyimlerde kök salar; bu anlamda, bireylerin ve durumların özgünlüğüne temelli olarak bağımlıdır.

Fakat bu eleştiriyi ifade etmek ve toplumla paylaşmak, sosyal aktörlerin, aynı zamanda bir güçsüzlük de sayılabilecek olan toplumsal bölünmelere karşı kullandığı önemli bir silahıdır.

Kamu önünde eleştiri yapabilmek, demokrasilerin sıhhatinin pratik bir ölçütüdür.

Bununla beraber gündelik yaşamda eleştiri imkânının gerçekten garantili olup olmadığı ise şüphelidir. Eleştiri eylemi iş hayatında ciddi ve bilinen engellerle karşılaşmaktadır; genellikle bu tür eylemler işten çıkarılmakla sonuçlanır. Aynı şekilde, özgür basm bile dolaylı yoldan, bilhassa ekonomik olarak, birçok kontrol mekanizmalarının tehdidi altında varlığım devam ettirmeye çalışmaktadır.’’

“O halde sizin için demokratik ideal gündelik yaşamda eleştiri zihniyetinin yeniden doğuşuyla mı mümkün olabilecek?”

Luc Boltanski’ye kulak verelim: “Demokrasiye inana onarmak için eleştiri eylemini müdafaa etmemiz gerekiyor.

Sadece söz özgürlüğü olarak değil, gerçekliği etkileyebilecek imkânlara da kavuşmak gerekecek; evvela, ilk elden bireyleri ilgilendiren yerel gerçeklik; sonra da neticeleri gündelik yaşamı uzaktan da olsa derinden etkileyen daha büyük kurum ve düzenlemeler.

Sosyal yaşamı yapılandıran birçok dengesizliklerinin başmda kurallar önünde eşit olmama dengesizliğinin bulunduğunu gözlemlemek hiç de zor değildir. Bireyleri nüfuz altında tutma fikri tüm anlamım bu dengesizlikte bulur.

Güçlülerden beklenen daha büyük bir titizlik; diğerlerine empoze ettikleri kaidelere kendilerinin de saygılı olmalarım beklemektir. Düşünce ve yorumdan yoksun bir insan düşünmek mümkün değil. Düşünce ve yorum kapasitesi her şeyden evvel de eleştiri sayesinde kendini açığa vurur. Toplum içerisinde eleştiriye verilen yer ve değer ölçüsünde demokrasiye olan inana çoğaltabiliriz. Kurumlann temelsiz olduğunu, filozof Claude Lefort’un da dediği gibi, kullandıktan iktidarın ‘boş bir zemin’ üzerinde bulunduğunu kabul etmek gerekecek.

Bu kurumlann ilan ettiği kaideler, eleştiri ve yoruma açık olduklan sürece doğrulanabilir ve meşruluk kazanabilirler. Eleştiri davası ‘demokrasinin davası’dır.

Luc Boltanski ne diyor: Eleştiri davası ‘demokrasinin davası’dır diyor…

Boltanski, geleceğin demokrasisinin sağlığım eleştiri ile irtibatlıyor; “unutulmaması gereken bir husus varsa o da kurumlann sadece eleştiriye açık kaldıkları sürece hayatta kalabildikleridir” diyor…

21’inci yüzyılın özelliklerini araştıran Petrarque Toplantılan’mn bu yılki temasım Türkiye’nin özellikle duymasını istedim. Ne yazık ki konuya sadece Arşen Ceyhan’ın özerdi çevirilerinin yer aldığı ‘ikinci grup’ web sitesi dışında duyarlılık gösterene pek rastlamadım.

Biz ‘eleştiriye’ tahammülsüzlüğü milli bir spor haline getirirken, yeryüzünde eleştiri kurumunun niteliği değişiyor…

O değişim de yeniçağın demokrasisinin ruhunu belirleyecek…

Mehmet Aslan

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu