İş Fikirleri ve İş Kurmak

Fitness Sektörü Hızlı Büyüyor İş Fikirleri ve Fırsatları Değerlendirin

Plazalarda çalışan, danışman, beyaz yakalı, orta ve üstü gelir grubunda, kadın erkek… İşte, fitness endüstrisinin hedef kitlesi. Ekipmanından eğitmenine, salonundan destek ürünlerine, sektörün her parçası çok hızlı büyüyor…

Fitness Pazarı Girişimcilere Fırsatlar Sunuyor

TÜRKİYE’DE özellikle son beş yıldır tam bir “spor patlaması” yaşanıyor. Fitness salonlarının sayısı hızla artarken, özellikle İstanbul’da neredeyse her mahallede artık bir pilates stüdyosu var. Ülkeye ithal edilen yabancı spor cihaz ve kıyafet markalarında da gözle görülür bir artış söz konusu. Türkiye’deki kentli nüfusun zayıflamak, daha iyi görünmek, fit kalmak için artık bir bütçe ayırdığını fark etmemek mümkün değil. Türkiye Vücut Geliştirme, Fitness ve Bilek Güreşi Federasyonu’nun verileri de bu artışı net bir şekilde ortaya koyuyor. Türkiye’nin 2016 yılı sonu itibarıyla fitness gelirleri hacminin (spor salonu üyeliği, özel eğitmen, takviye ürün ve cihaz satışı) 1 milyar dolar civarında. Hacmin gelecek 10 yıl içinde 3.5 milyar dolar seviyesine çıkması bekleniyor. Bütün veriler fitness ve wellness pazarının önümüzdeki 10-20 yılda çok hızlı bir büyüme sergileyeceğini ortaya koyuyor. Haberimizin ayrıntılarına girmeden önce küçük bir bilgi verelim. Spor camiasında ‘fitness’ kavramı pilates ve yoga gibi genellikle stüdyolarda yapılan faaliyetler dışındaki kardiyo ağırlıklı, aletli ve ekipmanlı çalışmalar için kullanılıyor. ‘Wellness’ ise yoga, pilates, kardiyo ve fitness faaliyetlerinin hepsini kapsayan şemsiye bir kavram niteliğinde.

İSTANBUL’DA 3 BİN SALON VAR

2016 sonu itibarı ile dünyanın en büyük fitness pazarı olan ABD’de endüstrinin yaklaşık 60-65 milyar dolar civarında bir büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyor. Bu rakam İngiltere’de 7.5, Almanya’da 4.5, İtalya’da 3.5, İspanya’da ise 3.4 milyar dolar civarında.

Türkiye Fitness Federasyonu’na göre, Türkiye’de kayıtlı en az 9 bin spor salonu var. Bunların en az 3 biniyse İstanbul’da bulunuyor. Öte yandan Türkiye genelinde en az 13 bin sertifikalı fitness antrenörü eğitim veriyor. Bunların 6 bini kendi spor salonu açma yetkisine sahip.

Türkiye’de fitness yapan A grubu sosyoekonomik gelire sahip ailelerin ortalama yıllık fitness harcamalarının 20-80 bin TL aralığında Olduğu tahmin ediliyor. Orta gelir grubundaki bir ailenin ev spor cihaz ve uygulaması gideriyse 500 TL ile 3 bin TL arasında değişiyor.

BİREYSEL ÇÖZÜMLER ÖN PLANDA

Sağlıklı yaşam ve beslenme giderek toplum içinde bir alışkanlık haline geliyor. Dünyada ve dolayısıyla Türkiye’de de bu alanda butik, sonuç alıcı ve niş hizmetlerin yükselişe geçmesi bekleniyor. Artık fitness tüketicisi hayatına pozitif değer katacak ve sonuç almasmı sağlayacak ürün ve hizmetlere yöneliyor. Hal böyle olunca, özel ve kişisel danışmanlık, ‘personal training’ olarak adlandırılan özel ders alma programları ve özel grup dersleri öne çıkıyor.

Fitness seansları müşterinin ihtiyaçlarına yönelik olarak özel çözümlerin üretildiği ve uygulandığı haliyle rağbet görüyor. Artık Türk toplumu da sağlıklı yaşam ve egzersiz için online makaleler okuyup Youtube’de videolar izleyerek kendisini geliştiriyor. Öte yandan, sağlıklı yaşam blog-larm da sayısı giderek artıyor. Pazarın büyümesiyle spor eğitmenliğinin de giderek daha saygın bir meslek haline geldiği ve eğitmen olmak isteyenlerin sayısında büyük bir artış olduğu gözleniyor.

Bu veriler ışığında Para Dergisi olarak spor salonundan spor ekipmanlarına, pilates ve yoga stüdyolarından spor malzemelerine, büyüyen spor pazarını sektörün içindeki isimlerden dinleyerek spor ekonomisinin nabzını tuttuk…

“SOSYALLEŞMEK İSTİYORUZ”

İstanbul’da 2004 yılından bu yana hizmet veren Essporto He-alth&Fitness Club’m Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Edip Aytek, kuruluş yallarında parmakla gösterilecek kadar az sayıda olan fitness kulübü sayısının, yıllar geçtikçe artış gösterdiğini belirterek, son 10 yılda yerli ve yabancı pek çok şirketin sağlıklı yaşam ve fitness sektörüne girdiğini söylüyor.

Spor yapma bilincinin artmasıyla yeni inşaat projelerinde bile spor merkezi bölümlerine yer verildiğini belirten Aytek, böylece irili ufaklı pek çok spor merkezinin başta İstanbul olmak üzere büyük kentlerde yer almaya başladığını ifade ediyor. Sağlıklı yaşam ve fitness pazarının Türkiye’de yeni olduğunu ve büyüme oranının son beş yılda yüzde 15-20 olduğunu belirten Aytek, “Rekabet arttıkça İyi hizmet veren kulüpler tercih ediliyor” diyor. Aytek, Türk insanının büyük spor kulüplerini tercih etmesinin nedenini ise “Türk insanı spor salonunda aynı zamanda sosyalleşmek de istiyor. Tek başına spor yapmak yerine grup derslerine katılmayı tercih ediyorlar” şeklinde açıklıyor.

Essporto Health&Fitness Club’da kadın üyeler çoğunluğu oluşturuyor. Üye profillerinin beyaz yakalılardan oluştuğunu söyleyen Aytek, çoğunluğu ise 25-35 yaş aralığının oluşturduğunu bildiriyor.

“HAREKETSİZLER TREND YAPTI”

Son yıllarda sağlıklı yaşamın öneminin artmasıyla fitness cihaz ve ekipmanları pazarında da büyük bir rekabet yaşanmaya başladı. Fiziksel aktivite, dengeli beslenme ve pozitif bir ruh haline dayanan “wellness” konsepti üzerine ekipmanlar üreten İtalya merkezli Technogym markası Türkiye’de yaygın olarak kullanılıyor. Technogym Türkiye CEO’su Vittorio Za-gaia, “Egzersiz yapan, sağlığına önem veren kişilerin gün geçtikçe ajtması, spor salonu ve evlerde kullanılan spor ekipmanların yaygınlaşması, ‘wellness’ kon-septinin bir lüksten çok ihtiyaç olduğunun anlaşılması ile doğru orantılı.

Hareket eden insan sayısının artması hareketsiz olan kesimin de ilgisini çekerek özendirmeye ve bir trend oluşturmaya başladı” diyor.

Sektörün hızla büyümesinin bazı sorunları da beraberinde getirdiğini belirten Za-gaia, “80 milyon insanın yaşadığı ülkemizde hala 500 binin altında seyreden fitness salonu üyeliği büyüme trendinin önünün ne kadar açık olduğunun en belirgin işareti” diyor. Metrekaresi ufak ve ağırlıklı olarak antrenörlerle birebir antrenman yapıldığı butik fitness salonlarının artacağını öngören Zagaia, aylık üyelik bedelinin düşük olduğu fitness merkezlerinde de artış olacağını düşünüyor.

WELLNESS ENSTİTÜSÜ AÇTI

“Türkiye’de uluslararası bir fitness merkezi zinciri hala yok. Öte yandan bireysel fitness cihazı satışları ile kurumsal satışlar büyüyor. Bazı şirketler bünyelerine spor salonunu da dahil etmek istiyor. Çünkü çalışanın işyerinden beklentileri artmış durumda” diyen Zagaia, beyaz yakalıların şirketlerinden bu tür beklentilerinin arttığını vurguluyor.

Technogym, tüm ileri teknoloji cihazlarının eğitiminin verildiği bir spor enstitüsü de açmış durumda. Gelecekteki spor salonlarının bu cihazlarla donatılmış merkezler haline dönüşeceğinin bilgisini veren Zagaia, İstanbul’da açılan The Wellness Institute’un kurulma amacının ekipmanların en doğru şekilde kullanılmasını sağlayan eğitmenlerin eğitimi olduğunu söylüyor.

Enstitü’de Technogym cihazlarının eğitimini alan adaylar master eğitmenler tarafından yetiştiriliyor. Eğitmenlik ve cihaz eğitiminin yanı sıra kariyer planlaması eğitimi, fitness ve wellness koçluğu eğitimi de veriliyor.

“CİROLAR 5 YILDA 3’E KATLANIR”

Yoga Şala (Sanskrit dilinde “Yoga Evi”) sağlık sektöründe son yıllarda yaşanan gelişmelere büyüyerek eşlik eden İstanbul’un en büyük yoga merkezlerinden biri.2001 yılında Nişantaşı’nda tek bir şube ile hizmet vermeye başlayan firma daha sonra İstanbul Etiler ve Bağdat Caddesi ile Ankara’da şubeler açtı.

Genel Koordinatör Filiz Kuşak, Yoga-Şala’mn 18 farklı stilde haftada yaklaşık 200’den fazla seans imkanı sunduğunu, 2001 yılında yoga seanslarına ayda 500 kişi katılırken bu sayının 10 bini aştığını söylüyor.

“Kurulduğumuz dönemde yoga henüz Türkiye’de pek tanınmayan bir disiplindi. Zaman içinde ilginin artması için önce fiyatları daha cazip hale getirdik ve katılımcı sayılarının yükselmesine, bu disiplini daha fazla kişinin beğenip uygulamasına kapı açtık” diyen Kuşak, bunun beraberinde büyümeyi de getirdiğini ifade ediyor.

“ERKEKLER DE DEVAMLI”

Hindistan’da orijinal olarak erkeklerin uygulamakta olduğu bu disiplinin günümüzdeki en büyük takipçisinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlar olduğunu belirten Kuşak, “Kadın üyeler toplam üyelerin neredeyse yüzde 85’ini oluşturuyor. Erkeklerde de son yıllarda artan bir ilgi söz konusu. Hatta yogaya başlayan erkeklerde devamlılık kadın üyelerden fazla” açıklamasıyla Türkiye’deki erkek yoga tutkunlarının arttığım anlatıyor.

Merkezlerinde 14-90 yaş arasında geniş bir yelpazeye hizmet verildiğini belirten Kuşak, bunun yanında 8-12 yaş grubu için özel “çocuk yogası” seanslarının yapıldığım da belirtiyor. “Yoga zannedildiği gibi sadece yüksek gelir grubuna hitap etmiyor. Ulaşılabilir ücretlerle üyelerimizle buluşmaya çalışıyoruz” diyen Kuşak, 2010’dan bu yana 625 yoga eğitmeni yetiştirdiklerini belirtiyor. Yoganın kar güdülmeden yapılması gereken bir iş olduğunun altını çizen Kuşak, “Sağlıklı yaşam yönünde oluşan farkın dalık dolayısıyla sek-törel olarak şu anda gerçekleşmekte olan ciroların önümüzdeki beş yıl içinde iki veya üç katma çıkması şaşırtıcı olmayacaktır” tahmininde bulunuyor.

KADINLARIN FRANCHISE DEVİ

B-fit Kadınların Spor ve Yaşam Merkezi, 2006 yılında, her yaş ve gelir grubundan kadına spor yapma alışkanlığı kazandırmak amacıyla kurulan, Türkiye’nin ilk ve en yaygın kadınlara özel spor merkezi. Firmanın büyümesinin arkasındaki hikaye, sağlıklı yaşam sektörünün son yıllarda yaşadığı gelişmeyi çok iyi anlatıyor. Türkiye’de 50 ilde 200 merkezi ile 470 bin kadma hizmet veren B-fit, sadece kadınlara yönelik, 30 dakikalık istasyon çalışmaları egzersiz sistemiyle spor sektöründe yerini almış durumda. Kadının gücünü kullanarak büyüyen firma, kısa sürede franchise konusunda örnek haline geldi. Bugüne kadar 250’den fazla kadını girişimciye kendi işlerini kurma olanağı sağlayan firma, 500’den fazla kadma istihdam yarattı. Müşteri profilinde en geniş grubu 25-34 yaşın oluşturduğu firmanın hedefi, 2017’de 51 şube daha açmak. Kadınları spor salonuna toplamayı başaran B-fit, büyük kentlerde geçmişte yalnızca üst gelir grubuna yönelik olarak tanımlanan “özel çocuk egzersiz-eğlence parkı” konseptini yaygınlaştırmak amacıyla Muzipo Kids markasını oluşturdu. Bu merkezlerde anneler yanlarında 3-12 yaş arası çocuklarını da getirebiliyor.

“DÖVÜŞ PİYASASI 40 MİLYON $”

Kick boksta resmi ilk Türk Avrupa ve Dünya Şampiyonu olan Birol Topuz, profesyonel dövüşçülüğü bıraktıktan sonra dövüş sporları akademisi, menajerliği ve organizasyonu yapıyor. Dövüş sanatlarının nabzını en iyi tutan isimlerden birisi olan Topuz, dövüş sporları pazarının son yıllarda hızla büyüdüğünü söylüyor ve bu alanda faaliyet gösteren kitlenin yüzde 30’unu kadınların oluşturdu- | ğunu aktarıyor.

Topuz Fight Academy’nin müşteri kapasitesinin her yıl bir yıl önceki yıla göre katlanarak arttığını belirten Topuz, “2008 yılından bu yana yüzde 50 büyüdük. Önümüzdeki süreçte bu oran daha da artacaktır. Çünkü kadın, erkek, çocuk, herkesin boks, kick boks ve diğer yakın dövüş sanatlarına karşı önyargısı kırılmış durumda. Artık büyük spor salonları mutlaka bünyesinde bir dövüş köşesi oluşturuyor. Salonlar buna göre tasarlanıyor. Küçük dövüş stüdyolarının sayısmda da gözle görülür bir artış yaşanıyor” şeklinde konuşuyor.

Dünyaca ünlü boks sporcuları Floyd Mayweather ile Manny Pacquiao arasında gerçekleşen K-l Dünya Kick Boks Yarışması finalinin yayın gelirinin 400 milyon dolar olduğunu belirten Topuz, “Türkiye’de son

10 yılda hareketlenen bu pazar 30-40 milyon dolarlık büyüklüğe ulaştı ve asıl önemlisi pazarın önünün açık olması. Ülker Sports Arena’da yaptığımız geceye 11 bin biletli seyirci geldi; biletler tükendi. En son 18 Mart’ta gerçekleştirdiğimiz VIP dövüş gecesinde masaların tamamı doldu” yorumunu yapıyor.

HER MAHALLEYE BİR STÜDYO

İstanbul Bebek’te 2006 yılında kurulan, daha sonra Bağdat Caddesi, Anadoluhisa-rı ve Yeniköy’de şubeler açan Baps’m (Body Arts Pilates Studio) gelişimi pilatesin 11 yılda yaşadığı büyümeyi adeta özetliyor. Türkiye’nin en eski stüdyoların biri olan ve şimdiye kadar yaklaşık 5 bin kişinin eğitim aldığı Baps’m kurucusu Taha Erpulat pilates stüdyolarında yaşanan patlamayı şöyle yorumluyor:

“Bu artışın önemli sebebi, tüketicinin kendisini butik stüdyolarda daha rahat ve güvende hissetmesi. İkinci sebebi ise bu işi kurmanın önemli bir yatırım maliyeti gerektirmemesi. Bu durum beraberinde sorunları da getiriyor tabii ki. Eğitimsiz ya da az eğitimli olmasına ve tecrübeli olmamasına rağmen, parası ve imkanı olan herkes stüdyo açabiliyor.” Artık her mahallede en az bir pilates stüdyosunun bulunduğunu, ancak ortalama 100-170 TL olan özel ders ücretlerinin yaygın kitleye uygun olmadığını belirten Erpulat, Türkiye’deki pilates uygulayıcıları kapasitesinin önümüzdeki beş yıl içinde iki kat artacağı öngörüsünde bulunuyor. Erpulat, “İstanbul’da kayıtlı 300-500 arasında pilates stüdyosu bulunduğunu tahmin ediyorum. Kayıt dışı stüdyoların sayısını ise tahmin etmem mümkün değil” diyor.

“FİZİK TEDAVİNİN PARÇASI OLMALI”

Corepilates kurucusu Bülent Özgür Türk insanının pilatesin faydalarının farkına vardığını ve bu nedenle uygulayıcı sayısının her geçen gün artacağı görüşünde. “ABD’de 2000-2010 arasında pilates pazarı yüzde 450 büyümüş. ABD’de uygulanmaya başladığı 2000’li yılların başında daha çok dansçı ve sporcu sakatlıklarının rehabilitasyonu için başvurulmuş, daha sonra halka yayılmış. Türkiye’ye ise 2007-2008 yıllarında, ABD’den birkaç yıl gecikmeli olarak geldi ama kısa sürede çok sevildi ve hızla yaygınlaştı. Bu yükseliş eğitmen sayısında da artışı beraberinde getirdi” yorumunu yapıyor.

Pilates sektörünün 1980’lerdeki fitness sektörünün geçtiği süreçten geçtiğini belirten Özgür, “1980’lerde fitness salonu sahipleri fitness sevenlerden oluşurdu. Bir çoğu sonradan kurumsallaştı ve markalar oluştu. Pilates sektörünün geleceği de bu yönde yavaş yavaş şekilleniyor. Önce pilates eğitmeni isimleri bilinirken, şimdi stüdyo isimleri ortaya çıkmış durumda. Bu stüdyolar kendi markalarını oluşturmaya başladı. Dünya pazarında eğitmenler ve stüdyoların yanı sıra ekipman şirketlerinin de pazarda belirleyici olduğunu görebiliyoruz. Türkiye’nin de ekipman rekabetinde çok yakında yerini alacağını tahmin ediyorum” şeklinde konuşuyor.

REHABİLİTASYON YÖNTEMİ

Bülent Özgür, pilatesin çıkış noktasının fiziksel rehabilitasyon olduğunu ve yurtdı-şmda doktorların hastaları pilatese yönlendirdiğini belirterek, “Türkiye’de bu oran çok düşük. Doktorların hastaları pilatese daha çok yönlendirmesi ve devletin sosyal sigorta kapsamında bu yönlendirmeyi desteklemesi gerek. Pilates çok yönlü kullanılabilecek bir egzersiz disiplini. Söz gelimi askeri eğitimde fitness disiplini kullanılırken, pilatesten de yararlanılabileceğini söyleyebilirim. Sağlıklı bir şekilde yaşlanmak isteyenler ve doğum öncesi anne adaylarının, sonrası ise annelerin pilatesten çok fayda görebileceği bir gerçek. Bununla ilgili Türkiye’de bir pazar araştırması yapılması gerekiyor” şeklinde konuşuyor.

FARKLI BİR SİSTEM GETİRDİ

ABD orijinli A.T. Kearney danışmanlık şirketinde çalışırken Roman ya’daki bir arkadaşından öğrendiği anlaşmalı spor merkezlerinde tek üyelikle spor yapma imkanı sağlayan sistemi keşfeden Bülent Ozan, bir yıl süren araştırmadan sonra Türker Baloğlu ile birlikte ümit vaat ettiklerim düşündükleri “İstanbul, İzmir ve Ankara’da farklı mekanlarda farklı spor dallarını yapma fırsatı” sunan bu yeni işe girişmişler. Kurdukları üyelik sistemine dayalı spor ve aktivite kimliğiyle, üç büyük ildeki 60’m üzerinde spor merkeziyle anlaşmalı çalışan Sports& Me-rits’in Kurucusu Ozan, “Yaptığımız araştırmalar Türkiye’de spor merkezi üyeliği pazarının dünya ülkelerine göre oldukça geride ve küçük olduğunu gördük. ABD, Avrupa vs. tüm ülkelerde tüm göstergeler Türkiye’nin oldukça ilerisinde. Dünyada Sports&Merits’in modeline benzer birçok firma var. Bu konuda Classpass’i (Class-pass.com) örnek olarak verebiliriz. İngiltere menşeli Pay As U Gym (Paya-sugym.com) de güzel bir örnek. Bu örnekler ve son yıllarda sektörün gelişimi çok büyük bir potansiyelin olduğunu gösteriyor. Bunu görerek Türkiye’ye bu sistemi getirdik” diyor.

“DESTEK SEKTÖRÜ BÜYÜTTÜ”

Türkiye’de son yıllarda spor sektöründe yaşanan canlılığın nedenlerini Türkiye’de sağlıklı yaşam konseptinin giderek benimsenmesi, estetik kavramının gelişmesi ve bu yöndeki kamu kampanyalarının artması olarak sıralayan Ozan, “Diğer bir sebep ise, olumlu devlet politikalarının spor sektörüne ilişkin özel teşvik paketleri ortaya koyması. Kalkınma Bakanlığının spor sektörü teşvik paketlerinde devlet desteği yüzde 50’lere ulaşabiliyor. Diğer yandan Türkiye’nin genel ekonomik büyümesi spor sektörünün küresel oyuncuları üzerinde de olumlu etki yaratıyor” yorumunu yapıyor. Ancak bu olumlu gelişmelerin yanı sıra sektörü olumsuz etkileyen unsurlar da var. Spor sektörü KOS-GEB tarafından yeni girişimlere yapılan destek kapsamında yer almıyor. Ozan, öte yandan kuaför ya da bir çiğ köfte salonu açan bir işletmecinin bu destekten rahatça yararlanabildiğine dikkat çekiyor. Ozan sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Ayrıca geçtiğimiz yıl sektörün önde gelen spor merkezi işletmecilerinden birkaç tanesinin iflasını açıklaması ve çok sayıda üyesini mağdur etmesi de sektöre şüpheyle yaklaşılmasına neden oluyor. İnsanlar harcama yapmadan önce, özellikle uzun süreli bir taahhüt yapmadan önce bir kaç kere düşünüyor.”

Firmanın diğer kurucusu Türker Baloğlu ise, Avrupa’da sağlık ve fitness sektörü kuramlarım temsil eden Brüksel merkezli EuropeActive’in 2015 yılı “Sağlık ve Fitness Pazar Raporu”nu veri alarak bu alandaki Türkiye pazarının büyüklüğünün 2015 yılı itibariyle 1 milyar euro civarmda olduğunu belirtiyor. Baloğlu, “Sektör son yıllarda yüzde 8 civarmda bir oranla büyüyor. Buna ek olarak Türkiye’de nüfusun spor yapma yaygınlığı yüzde 2.34 olarak ölçülmüş.

Avrupa ülkelerinde bu yaygınlık değeri yüzde 7-15 arasında değişiyor. Tüm bu veriler Türkiye fitness pazarı için gerçek bir potansiyel olduğunu gösteriyor” diye konuşuyor.

TEKNOLOJİ İLE ZAMAN TASURRUFU

Gelişen sağlıklı yaşam ve spor sektöründe genç yaştakiler egzersiz yaparak kilo vermeyi hedeflerken, yaş ilerledikçe “kolay yolla” kilo vermeyi isteyenlerin sayısı artıyor. Öte yandan eklem ve kardiyovas-küler rahatsızlıkları nedeniyle egzersiz yapamayan ve kilo vermek isteyenler için geliştirilen teknolojik ürünler söz konusu. Teknolojik gelişmeler ilerledikçe sağlıklı yaşam sektöründe yer bulan bazı cihazlar da var. İstanbul’daki Slimwell de su ve basıncın olumlu etkisini kullanarak daha çok kadınların kilo vermesine ve yağ oranlarım düşürmesini sağlayan cihazlarla hizmet veren bir merkez. ABD’de son yıllarda obezitenin artmasıyla, obez kişilerin eklemlerine zarar vermeden ve kardiyovas-küler risklerden koruyarak kilo vermesini sağlamak için geliştiren bu cihazlar, saatler içerisinde yaktığınız kaloriyi yarım saatlik seanslarla yakmayı vaat ediyor.

Üretilme amacı fizik tedavi merkezlerinde hizmet vermek olan Hydroshape, suyun içinde bir bisikletin yardımıyla kilo kaybı, incelme, kas kuvvetlendirme, lenf drenajı etkileriyle “egzersizin” yerini almaya çalışıyor. Bu cihazı Fransa’yı ziyaretinde bel ağrısı yaşayınca deneyen Slimwell’in kurucusu Mehmet Özarslan, “Suyun direnci havadan 12 kat daha fazla olduğu için 30 dakikalık bir seans boyunca suda bisiklete binmek, 400-600 kalori yakılmasını, vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor” şeklinde sistemi özetliyor.

Bodyshape ise alçak basınç ortamında bir yürüyüş bandı. Siz bu bantm üzerinde yürür veya koşarken vakum, aromaterapi, kromaterapi, kolajen ledleri ve kızılötesi teknolojisi ile donatılmış düşük atmosferik basınç ortamında haftada ortalama 5 bin kalori yakımı sağlıyor. İnsanların günümüzde sporu sağlıklı kalmak için değil “zayıflamak” için yaptığını savunan Özarslan, “Spor, zayıflama, estetik ve güzellik konularını birbirinden ayırmak lazım. Spor, düzgün beslenme ile desteklenerek sağlıklı kilo hedeflenmelidir. Örneğin olimpiyatlarda gülle atıcılar veya halterciler çok iyi sporculardır ancak bizim algıladığımız anlamda ‘zayıf’ veya ‘fit’ değiller. Öte yandan bu cihazlar ‘yat-zayıfla’ gibi bir çözüm sunmuyor. Spor ve hareket ile zayıflamayı hedefliyor” diyor. Özarslan, sağlık sektöründe “en az zamanda en fazla kaloriyi yakma” trendinin yükselişte olduğunu ve bu nedenle zamana dönük yöntem arayışının revaçta olduğu belirterek, insanların kısa zamanda en iyi sonuç almayı hedeflediğini savunuyor.

OFİSİN OLUMSUZLUKLARI

Sayıları Türkiye’de oldukça az bulunan “hareket uzmanı” ve “egzersizle terapi uzmanı” olarak çalışan Erkut Ergüden spor salonlarının fizik tedavi sonrası başvurulan merkezler olmaya başladığı yönündeki gözlemini paylaşarak söze başlıyor. ABD’de sporcular için fizik tedavi yöntemleri konusunda doktora yapan Erdügen, Türkiye’ye yeni gündeme gelen rehabilitasyon sonra egzersiz ve sakatlanmamak için fizyoterapi konularındaki deneyimlerini İstanbul’da uyguluyor. “Türkiye’de egzersiz terapistleri veya hareket profesyonelleri kavramı çok yeni. Fizik tedavi sonrası kişilerin spor ve egzersizlerine devam etme gerekliliği konusundaki bilgi eksiklikleri ve spor eğitmenlerinin bu konudaki yetersiz eğitim ve yanlış tedavi yöntemlerinin bu sektördeki en büyük sorunların başında geldiğini düşünüyorum” diyen Ergüden, artık insanların ameliyat veya geçirdikleri sakatlık sonrası uzun süre fizik tedavi merkezlerine gitmek istemediğini söylüyor. “Hastalar 5-10 seanstan sonra sıkıcı olduğunu düşünerek tedavi uygulamalarını yarıda bırakıyor. Bu yüzden birçoğu spor merkezlerine giderek fizik tedavi sırasında öğrendiklerini tekrarlıyor. Ancak doğru form ve açılarda çalışmadıkları için yeniden sakatlanma riski artırıyor. İşte burada biz egzersiz terapistleri devreye giriyoruz” diyen Ergüden, spor merkezlerinde en sık karşılaştığı ortopedi ve travma rahatsızlıklarının masa başında çalışmaya bağlı oluşan skolyoz olduğunu, yine modern yaşamın olumuz getirisi olan bel ve omuz ağrısının yanı sıra, boyun ve bel fıtığının en sık gelen şikayetler olduğunu belirtiyor.

Fitness’ta bulut teknolojisi dönemi

Technogym fitness ekipmanlarıyla bağlantılı olarak çalışan Myvvellness uygulaması sektörün ilk “cloud” [bulut] tabanlı platformu. Uygulama teknoloji ile sağlık bilgilerini birleştiriyor. Myvvellness, cep telefonu uygulamaları ve giyilebilir cihazlar sayesinde insanların sportif aktivitelerini ve dolayısıyla sağlıklarını kendilerinin kontrol edebilmesini sağlıyor.

Okan TEĞEN / FitChef Kurucusu
”Sağlıklı beslenmek pahalı”

Sağlıklı olma çabası, egzersizin yanı sıra düzenli olarak sağlıklı beslenmeyi de beraberinde getiriyor. Egzersizin ayrılmaz bir parçası olduğu düşüncesiyle 2012’den bu yana protein ağırlıklı doğal besinlerden oluşan mönüler hazırlayarak adrese-teslim dağıtıcılık yapıyoruz. Spor sektörüyle birlikte sağlıklı beslenme pazarı da son yıllarda hızla gelişti. İkinci yıl ciromuzu ikiye katladık. Önümüzdeki yılki hedefimiz ise ilk yılımızın 10 katı ciroya ulaşmak. İlk yıl karlılık oldukça düşüktü. Örneğin, sabah erken saatte yemek götürecek kurye bulmak zordu ve yüksek fiyatlara yemek taşımak zorunda kalıyorduk. Şimdi ise her gün farklı bir firmalardan uygun fiyatlara taşıma hizmeti fiyat teklifi geliyor. Üye profilimiz spor yapan beyaz yakalılar, profesyonel ve amatör sporcular ile ünlü oyunculardan oluşuyor. Ortalama bir öğün 20-50 TL arasında değişiyor. Üye sayımız yaza hazırlık yapmak isteyen kadınlar nedeniyle nisan-mayıs aylarında artış gösteriyor. Sağlıklı beslenmek artık daha pahalı. Beyaz undan yapılan 500 gr’lık makarnanın fiyatı 1.50 TL iken, tam buğday unu makarnanın fiyatı 4-5 TL’yi buluyor. Zaman içinde bu ürünlere olan talep arttıkça fiyatlar daha makul seviyelere gelecektir.

Ülkemizde spor sektörünün gelişmesi ve crossfit gibi spor dallarının yaygınlaşması beslenme alışkanlıklarını ve dolayısıyla bizim menülerimizi de etkiledi. Bundan beş yıl önce protein ve karbonhidrat temelli beslenme düzeni yaygınken, son yıllarda karbonhidratlar yerini sağlıklı yağlara bıraktı. Artık insanlar bu tarz menüler görmek istiyor.

40-65 yaş arası, eğitimli, kentli

Pilates stüdyolarından aldığımız bilgilere göre, düzenli pilates yapan yaş kitlesi 40 ila 65 yaş arası eğitimli, kentli insanlardan oluşuyor. Eğitmenlere göre, insanlar pilates yapmaya genellikle bedensel problemleri ya da iyi görünme kaygısıyla başlıyor. Ancak bir süre sonra beden ve zihin uyumu giderek daha fazla hissediliyor. Ve derslere bu uyumu daha derinden hissetmek için katılmaya devam ediyorlar.

Danışmanlık hizmeti veren beyaz yakalılar kullanıyor

Sports & Merits üyelerinin yüzde 34’ü danışmanlık sektöründe çalışıyor. Yüzde 15 olan hizmet sektörünü yüzde 12 ile finans sektörü izliyor. Teknoloji, üretim, taşımacılık ve perakende şirketlerinde çalışan üyelerin oranları ise sırasıyla yüzde 9.6, yüzde 8, yüzde 6.5 ve yüzde 6.5. Diğer sektör (sağlık, spor, inşaat, FMCG, vb.) çalışanlarının oranı ise yüzde 8.9.

Murat USTA / Vepa Group Genel Müdürü
“AVM’lerle mağazalaşmamız arttı”

Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika bölgesinde New Balance markasının distribütörlüğünü 2004’ten bu yana yapan Vepa Group olarak yapıyoruz. Türkiye pazarına girdikten bu yana 2015’e kadar genel olarak satış rakamları arttı ve gelecekte de artmaya devam edecektir. Türkiye’de spor mağazası sayısı artarken spor malzemeleri alanında yeni markalar pazara giriyor, büyük-küçük yeni spor salonları ve stüdyoları yaygınlaşıyor, evde kullanılan spor cihazlarının satışlarında ciddi yükseliş yaşanıyor. Satışlardaki bu grafikte, Türkiye pazarındaki AVM yatırımları ile paralel ilerleyen mağazalaşmamızın da büyük etkisi oldu. 2004’de Nişantaşı’nda açılan ilk mağazanın ardından 2016 sonu itibariyle, Türkiye genelinde 38 New Balance mağazamız bulunuyor. Sağlıklı yaşam dünyada olduğu gibi ülkemizde de yükselen trend.

Bu trendin artarak devam edeceğini düşünüyoruz, çünkü genç nüfusa sahip bir ülkeyiz. Yükselen spor trendi, genel olarak tüketim alışkanlıklarını ‘spor kıyafetlerin gündelik hayatta da kullanılması yönünde’ değiştirdi. Koşu kategorisindeki büyümeye ek olarak, spor giyim koleksiyonları ciddi bir yaygınlaşma gösterdi.

 

Şule Güner

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu