Makaleler

İnternet Canlı Bir Meta-Organizma Olabilir mi?

Koch’un bilinç modeli; her bir beynin internete bağlanmış bilgisayarlar gibi dev bir ağda bilgileri paketler halinde değiş tokuş etmesine benziyor. Hatta ona göre birbirine bağlanarak bu şekilde entegre olmayı başaran tüm sistemler bilincin işaretlerini taşıyor. Örneğin; belli bir ekosistemi oluşturan tüm varlıklar, bir ormandaki tüm bitki örtüsü ya da herhangi bir toplumu/kabileyi oluşturan bireyler, ortak bir bilinç inşa etmeye başlıyorlar. Aslında bu teorinin çıkış noktası fizikçi Giulio Tononi’ye dayanıyor. Tononi yaptığı hesaplamalarla, kendisine bağlı parçaların/ bireylerin oluşturduğu her bir sistem için bir araya getirilmiş enformasyona bakılması gerektiğini söylüyor. Eğer bu değer sıfırdan büyükse orada bir tür bilincin doğmaya başladığı söylenebilir. Ancak sistem parçalandığında bu ortak bilinç de kayboluyor. Özetle Koch internetin böyle bir sistem olduğunu, bilinç kazanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.

Bu noktada internetin mevcut davranışına göz attığımızda şunu görüyoruz: Kullandığımız her bir internet uygulaması ya da neredeyse girdiğimiz web sitelerinin tümü hakkımızda önemli bir şeyler öğrenme kapasitesine sahip. Sıradan bir kullanıcı için internet hala elektronik posta göndermek, bir şeyler araştırmak, alış veriş yapmak ya da sosyal ağlara bağlanmak anlamına gelebilir. Bu kullanıcıların bilmedikleri şey ise tüm bu işlemler esnasında kendileriyle ilgili bilgileri etrafa saçıp durdukları. Hepimizden toplanan bu veriler kaydediliyor, saklanıyor, farklı şekillerde yorumlanıyor ve kullanıma hazır hale getiriliyor. Özetle bizler internette bir şeyler öğrenirken, internet de bizimle ilgili şeyleri öğreniyor. Eskiden bu bilgiler eğer siz onay veriyorsanız, bir anket doldurmanızı talep ederek alınıyor, sonuçları da genellikle kullanıcı alışkanlıklarım belirlemek adına kullanılıyordu. Şimdiyse cep telefonlarımızdan kişisel bilgisayarlarımıza ve hatta televizyon ya da buzdolabı gibi çeşitli ev aletlerine kadar entegre ettiğimiz bir ağ sisteminde kendimizle ilgili birçok önemli bilgiyi paylaşıyoruz. Bir bakıma internet tüm alışkanlıklarımızı, sevdiğimiz ve nefret ettiğimiz şeyleri, ilgi alanlarımızı öğrendi. Hatta bir adım öteye giderek bize benzemeye, bizler gibi davranarak mümkün olduğunca bize yakın olmaya çalışıyor. Hakkımızda bildiklerini ise saymakla bitiremeyiz. Sadece ilk akla gelenleri sıralayacak olsak ancak yakın arkadaşlarımızın bileceği şeyler olduğunu görürüz: Örneğin neleri araştırdığımız, o anki coğrafi konumumuz, kimlerle arkadaş olduğumuz, nerede tatil yaptığımız, yaşımız, cinsiyetimiz, sosyal statümüz, eğitim durumumuz, mesleğimiz, ne tür haberlerle ilgilendiğimiz, en sevdiğimiz restoran, izlediğimiz filmler, dinlemeyi tercih ettiğimiz müzikler. Hakkınızda bu kadar çok şey bilen birisi bir parti verecek olsa ve siz de partinin en önemli konuğu olsanız gittiğinizde her şeyin tam da size göre hazırlanmış olduğunu görürdünüz. Gerçekte olan da bundan pek farklı değil.

SİMBİYOZ İLİŞKİ MESELESİ

İnternetin bilinç kazanma ihtimali bazılarını korkuturken bazılarına da heyecan veriyor. Korkmamızın sebebi belki de teknolojinin ipleri ele aldığı benzer durumların, bilim-kurgu edebiyatında veya Hollyvvood yapımı filmlerde karşımıza her gelişinde insana karşı savaşan büyük bir güç olarak resmedilmiş olması. Terminatör serisindeki “Skynet” ya da Isaac Asimov’un romamndan sinemaya uyarlanan “i Robot” filmindeki gibi bilinç kazandığı anda suç işlemeye başlayan robot örnekleri bizleri hep bir distopyayla yüzleşmeye hazırladılar. Ancak gerçekte makinelerin, bir bilgisayar programımn ya da nihayetinde internetin öz farkındalık kazanmasının sonuçları bambaşka olabilir. Tıpkı simbiyoz ilişki örneğinde olduğu gibi. Çünkü bu türden bir ilişki her iki tarafın da katılımım gerektiriyor. Sonuçta internetin insanlardan kopup tek başına güçlü kalabilmesi mümkün değil.

İnternet ve insan arasında simbiyoz bir ilişki olabileceği fikri, her yıl Viyana’da gerçekleştirilen Sibernetik ve Sistem Araştırmaları Avrupa Görüşmeleri’nde sık sık dile getirilmeye başlandı. Görüşmelere katılan birçok uzmanın vurguladığı gibi; eğer internet bilinç kazandıysa ya da kazanma yolunda ilerliyorsa, o zaman simbiyotik modelin de var olmaya başladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bizler ve bilgisayar sistemleri arasında simbiyotik bir ilişki kurulabileceğini fark eden ilk insan, hem psikolog hem de bir bilgisayar dehası olan J.C.R. Licklider’dı. Aslında sibernetik ve internetin ortaya çıkışı bile onun 60’lı yıllarda öne sürdüğü fikirlere dayanıyor. Licklider, bir gün insan ve bilgisayarın birbirlerine bağımlı oldukları yeni bir form yaratacaklarını ve bunun her ikisinin de güçlü yanlarını ortaya çıkarıp besleyerek evrim geçireceğini, böylece çok daha üst bir seviyeye ulaşacağını söylemişti Bu türden bir simbiyoz, insan ve makine ilişkisinin bir alt kategorisi olarak görülüyor. Licklider’m ardından, teknoloji dünyasında en az onun kadar ün kazanmış olan Amerikalı mühendis Douglas Engelbart da bu fikri destekleyen teoriler ortaya sürdü. Hem Lick-lider hem de Engelbart tüm dünyada internetin öncüleri olarak tanınıyorlar. Onların öngörüsü, takip eden yıllarda birçok yeni fikrin geliştirilmesine yardımcı oldu.

Aslında son yıllara damgasını vuran “eşyaların interneti” tüm sistemin büyük bir sıçrama yaşadığının bir kamtı gibi adeta: Sensörlerle donatılan, radyo frekansıyla saptama yapabilen, ağa bağlanan akıllı cihazlar bize ihtiyaç duymadan birbirleriyle bilgi paylaşabiliyorlar. Cisco Systems yöneticileri, 2020’de bu cihazların sayısının 50 milyarı bulacağını söylüyor. Bu cihazlar neler mi? Otomobiliniz, buzdolabınız, kol saatiniz, havalandırma sisteminiz ve hatta eviniz. Artık birçok otomobilde sürücüye ihtiyaç duymadan belirli bağlantıları ve ayarlamaları yapabilen sistemler mevcut. Kendi ısı ölçümünü yapan, aydınlatmayı kendi kendine ayarlayan, güvenliği siz olmadan da sağlayabilen, internete bağlanarak size her konuda bilgi veren akıllı evler de gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Hatta Çin’de artık sadece evler değil şehirler de bu uygulamaya geçmeye başladı. Şu anda 40 belediye akıllı şehir uygulamasını başlatmış durumda. Ama tüm bunlar çok daha büyük bir potansiyelin ilk aşamaları. Çünkü artık bu verilerin saklanması için depolama cihazına bile ihtiyaç yok. Bulut sistemi devreye girdi. Bulut teknolojisinde veriler cihazlarımızda değil, hizmeti aldığımız firmanın sunucularında, bir başka deyişle tüm dünyadan milyonlarca cihazın bağlandığı bir platformda saklanıyor. İyi tarafından bakarsak, bu akıllı sistemler sayesinde oldukça konforlu bir yaşama kavuşup bizlerden elde edilen verilerle daha akıllı şehirler kurulmasına öncülük ediyor olacağız. Diğer bir taraftan; hayatımızla ilgili tüm verilerin bir firmanın sunucularında saklandığı gerçeği var ki bunun ne gibi sonuçlara yol açabileceği kısmı tartışmaya açık. Büyük resmin tamamına baktığımızdaysa farklı bir aşamaya: karşılıklı iletişimin simbiyotik boyutlara erişmeye başladığı gerçeğine ulaşıyoruz.

Nikola Tesla 1902 yılında yatırımcısı J.P. Morgan’a yazdığı mektupta interneti “küresel beyin” olarak tarif ediyor, böyle bir sistemin kurulmasının mümkün olduğunu anlatıyordu. Gerçi Tesla bunu bilgisayarlarla yapacağımızı düşünmemiş, taşınabilir telefonları önermişti. Ama ortaya attığı bu çılgınca fikir 70 yıl sonra bilgisayarlar aracılığıyla uygulanabilir hale geldi. Tesla küresel beynin insanlığın geleceğine şekil vereceğini ve sistemin kapasitesinin zaman içinde tüm sınırları aşacağını anlatıyordu. Biz-ler o teknolojiyi kullanan, hatta onsuz yaşayamayan insanlarız. Var olma amacı tüm dünyadaki bireyleri bir araya getirmek olan bu müthiş ağ iletişim çağına imzasını attı.

Teknoloji tek başına iyi veya kötü diye adlandı-rılamaz. Hatta bunu ne için yaratılmış olduğu bile belirleyemiyor. Dürüst olalım, bunu belirleyen tek bir şey var; onu kimlerin, hangi amaçla kullandığı. Dolayısıyla internetin geleceği de kullanıcılarına bağlı. Onun sayesinde artık tüm sınırları kaldırdık.

Bilgi orada, bizim ona ulaşmamızı bekliyor. Dünyanın her yerinden dostlarımız var ve sınır tanımayan bu iletişim gücü bilginin çok çabuk yayılmasını sağlıyor. İşte internet asıl gücünü buradan alıyor: Bağımsız, tarafsız, zengin bir bilgi kaynağı. Bunun yanı sıra, bize sürekli hayatımızı kolaylaştıracak yeni yöntemler sunuyor. Özetle karbon ve silikonun tıpkı doğada olduğu gibi yine bir arada ve tam bir uyumla çalıştığı açıkça ortada. Bir sonraki aşamada kendimizi tamamen farklı bir yaşam ağına dönüşen yepyeni bir dünyada bulabiliriz.

Önceki sayfa 1 2 3Sonraki sayfa

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu