Güncel Ekonomi Haberleri

Nereden nereye geldik?

İZLEME VE “ETKİ ANALİZİ” YOK

Ekonomilerde yeni politikalar ve stratejiler uygulamaya sokulduğunda, bunların sonuçlarının yakından izlenmesi ve uygulama sonuçlarının üç veya altı aylık dönemler itibariyle kamuoyuna ve iş dünyasına açıklanması gerekir, izleme (mo-nitoring) çalışmaları ile elde edilen bu sonuçlar daha sonra hedeflerle karşılaştırılır. Yapılacak etki analizleri, paketin hangi konularda hedefine ulaştığını ve hangi konularda gecikme ve aksamalar olduğunu gösterir. Son aşamada gecikmeleri telafi edecek, aksamaları giderecek ve olumlu sonuçları daha da yüksek düzeye çıkaracak önlemler alınır. Strateji uygulamasının bir takvime ve yol haritasına bağlanması ise hem hükümetin hem de iş dünyası ve medyanın, hedeflere sahip çıkmasını sağlar.

Anlamlı bir başarı Tasarruf Paketi oldu. Bu paket sayesinde yurt içi tasarrufların milli gelire oram 2013’ten itibaren tekrar artmaya başladı.

ORGANİZE PERAKENDE GELİŞTİ

Son 35 yılda ulaştırma altyapısının iyileştirilmesi sayesinde iç pazarda bütünleşme sağlandı. Bütünleşme, toptan ve perakende ticaret sektörlerini modernleştirdi. Kredi kartlan kullanımının yaygınlaşması ve çok mağazalı alışveriş merkezlerinin kurulması bu sürecin daha da hızlanmasını sağladı.

Bütünleşme, küçük ve orta büyüklükteki şirketlere de yarar sağladı. Örneğin Uşak’taki bir peynir fabrikasının ürünü, dağıtım kanalları sayesinde tüm Türkiye’deki hipermarketlerin gıda reyonlarının raflarında yer alabildi. Ulusal pazarın gelişmesi tarım sektörü ürünlerinin değer kazanmasını sağladı.

TURİZMDE BÜYÜK SIÇRAMA

80’li ve 90’lı yılların başında turizm bakanlarının “Bu yıl turizm patlayacak” açıklamaları basında sık sık yer alır, hedefler tutmayınca eleştiriler başlardı. Örneğin daha 1994 yılında gelen turist sayısının 6.7 milyon kişide, turizm gelirinin de 4.3 milyar dolarda kalması da bu tür eleştirileri haklı çıkarırdı. Ancak 2012’den sonra turizm sektörü hızla gelişti.

2013 yılma geldiğimizde yatak sayısı turizm belgelilerde 749 bine, belediye belgelilerde ise 498 bine yükselmişti. Ayrıca 302 bin yatak içeren tesisler de yatırım ve yapım aşamasmdaydı. Aynı yılda gelen turist sayısı 37.8 milyon kişiye, turizm geliri de 32.3 milyar dolara ulaşmıştı.

Oysa 1980 yılında tüm yatak sayısı 28 bini belgeli olmak üzere 55 bin idi. 35 yıl önce iç turizm de yaygın değildi. Ankara’nın üst düzey bürokratları Amasra’ya veya Akçakoca’ya gider, İstanbul’un zenginleri ise yaz tatillerinde Erdek’e giderlerdi. İç turizmin zamanla yaygınlaşması sayesinde sanayisi güçlü olmayan bölgelerde ek gelir olanağı sağlandı.

EĞİTİM, BİLİM, ARAŞTIRMA

1980 yılında okuryazarlık oranı yüzde 67.5 düzeyindeydi. 15 yıl içinde bu oranı yüzde 90’ın üstüne çıkardık ama yüzde 100’e henüz ulaşamadık. Günümüzde ilköğretim çağındaki çocukların neredeyse tümünün okula gidebilmesi sağlandı.

1980’de 25 yaş üstü nüfusta ortalama eğitim süresi üç yıl dolayındaydı, milletçe ilköğretim üçüncü sınıftaydık. Ortalama olarak her dokuz yılda bir sınıf geçerek 2014’te bu süreyi yedi yılın biraz üstüne çıkardık. Bu başarıya rağmen Türkiye’nin ortalama eğitim süresinin diğer gelişen ülkelerin çok altında kalması ekonomik kalkınma çabalan için önemli bir handikap oluşturdu.

1980 yılında 24 üniversitede toplam 321 fakülte ve bunlarda toplam 20 bin 699 öğretim elemanı vardı. Aynı yıl bir yükseköğretim kuruluşundan mezun olanların sayısı 71 bin 126 idi. 2011 -2012 öğretim yılında fakülte sayısı 1914’e, öğretim elemanı sayısı 118 bin 839’a ve mezun olanlarm sayısı 573 bin 434’e yükseldi. Fakülte mezunlarının )füzde 47’sinin kadın olması da gelecek için umut verici bir gelişme.

Yükseköğretimdeki gelişme sonunda öğretim üyelerinin bilimsel yayınlarında da artış oldu ve Türkiye’nin bu konuda dünya ülkeleri arasındaki yeri 16. ile 20. sıralar arasına kadar yükseldi. Her 1 milyon nüfus başına araştırmacı sayısı 1990’da 304 kişi iken 2011’de 987’ye çıktı. Patent başvurularındaki artış daha dikkat çekici idi. 1990’da sadece 178 başvuru yapılırken bu sayı 2012’de 4 bin 434’e yükseldi.

Türkiye’de teknolojik icat ve yenilik potansiyelinin düşük olduğu ve gençlerimizin ancak “ara elemanı” olabilecekleri yönündeki bazı olumsuz görüşler de teknoloji konusunda ciddi bir atılım gerçekleştirilmesini engelledi.

ENERJİDE İTHALATA BAĞIMLILIK AZALDI

1980 yılında net olarak 406 kilovatsaat olan yıllık elektrik enerjisi tüketimi yılda ortalama yüzde 6.1’lik bir artışla 2013’te 3 bin 221’e yükseldi. Bu artış da enerji talebini ancak ucu ucuna karşılayabildi. Elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık yarısı, toplam enerji ihtiyacının ise yüzde 70’i ithal kaynaklardan karşılandı. Ham petrol ve doğal gaz fiyatlarının dönemler itibariyle iniş çıkışları ekonomik dengeleri zorladı.

Yerli enerji kaynağı olan linyitin elektrik üretiminde payı 1990’daki yüzde 34’lük düzeyinden 2014’te yüzde 12.6’ya geriledi. Buna karşılık yüzde 98’i ithal edilen doğal gazın payı aynı dönemde yüzde 17.7’den yüzde 43.9’a, taşkömürün payı ise yüzde 1.1’den yüzde 15.6’ya tırmandı. 1990’da elektrik enerjisinin yüzde 40.2’si yenilenebilir bir kaynak olan hidroelektrik santrallarmdan karşılanırken bu oran 2014’te yüzde 23.3 oldu. Bu dönemde kaynak çeşitlendirmesine gidilerek arz güvenliği riskinin azaltılması amaçlandı. Diğer yenilenebilir kaynakların payının artırılması için yepyeni planlar yapıldı.

Nükleer enerji ile elektrik üretimi, özellikle 1980 ile 2010 arasında süregelen tartışmaların konusu oldu. Çevrecilerin tepkisiyle karşılaşan nükleer sant-rallar konusunda somut adımlar 2011’den sonra atıldı. Proje hızla ilerliyor.

FİNANSA VERİLEN ÖNCELİK

80’li yıların başında para ve sermaye piyasaları sığ, bu piyasalarda dönen para tutarı düşük düzeylerdeydi. Dolaşımdaki banknotların tutarındaki bir kıpırdanma, kısa bir sürede fiyatlara yansırdı. 90’lı yıllarda bir banka örneğin 20 milyon dolarlık bir sendikas-yon kredisini kapatacağı zaman serbest piyasadaki kurlar hemen tırmanışa geçerdi.

1986 başında İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nın (ÎMKB: Bugünkü Borsa İstanbul) kurulmasından sonra sermaye piyasalarının derinliği zamanla arttı.

1980’lerin başında finansal enstrümanların sayısı üçü dördü geçmezken sektörün gelişmesi ile bu sayı 15’in üstüne çıktı. Piyasaların derinlik kazanması ile merkezi İstanbul’un Tahtakale semtinde olan serbest piyasanın önemi azaldı.

Sektörün gelişmesinde, küreselleşme döneminde finansa verilen öncelik de etkili oldu. Hükümetler bu dönemde, piyasaları “ürkütmemek” için ihtiyatlı davranmak zorunda kaldı, sektörle ilgili düzenlemeler ve denetim gevşetildi.

“Bireysel Emeklilik Sistemi” tasarrufların artırılmasında önemli bir aşama oldu.

BAZI SOSYAL GÖSTERGELER

Aşağıdaki göstergelerin 35 yıldaki değişimi, Türkiye’nin sosyal ve demografik alanlardaki olumlu performansını yansıttı:

■ Her 1000 canlı doğumda ilk yıl içinde hayatını kaybeden bebek sayısı 1980’deki 125’ten 2014’te 8’e kadar düşürüldü.

■ Kadınların işgücüne katılım oram 1980’den sonra kentlere göç eden ailelerdeki kadınların evde oturmaları nedeniyle 2005 yılında yüzde 24’e kadar düşmüştü. Bu oran son 10 yılda tekrar artış eğilimine girerek yüzde 30’un üstüne çıktı.

■ Her 100 bin nüfus başına 1980’de 77 doktor ve 220 hastane yatağı düşerken bu sayılar 2013’te 175 doktora ve 264 yatağa yükseldi. Yeni şehir hastanelerinin devreye girmesi ile bu rakamlar pozitif artışına devam edecek.

Bir başarı öyküsü: Ulaştırma

Türkiye, son 15 yılda hızlanan altyapı yatırımları sayesinde ulaştırma ve lojistik altyapısını geliştirmede başarılı oldu. Dünya Bankası’nın Lojistik Performans Endeksi’nde [LPI: Logistics Performance lndex) Türkiye’nin notu 3.5 ile diğer gelişen ülkelerin çoğunun üstüne yükseldi. En iyi lojistik ağına sahip ülkenin notunun 5 olduğu listede Türkiye yüksek notu sayesinde 30. sırada yer aldı. Dünya Bankası’nın 200’ü aşkın üyesinin yer aldığı sıralamada Türkiye son istatistiklerde altyapı konusunda 27., lojistik yetenek ve kalitesi açısından 22. ve izleme sistemlerinde 19. sıraya yükseldi. Ulaştırma politikalarındaki önceliklerin iyi belirlenmesi, yatırımların belirlenmiş stratejiye göre hayata geçirilmesi, karayolları ve denizyollarında istikrarlı gelişmeyi sağladı. Türk Hava Yolları’nın hızlı büyümesi ise iyi yönetildiği takdirde bir kamu teşebbüsünün de ekonomik başarı elde edebileceğini kanıtladı.

Toplu konut seferberliği

1980 yılında nüfusun yüzde 43.8’ini oluşturan 19.2 milyon kişi kentlerde yaşıyordu. Kentli nüfus 35 yıl içinde 36 milyon kişi artarak 2014’te 55 milyonu aştı. Kent merkezlerindeki en çok dört-beş katlı apartman blokları kentlere hücumu karşılamayınca, yeni konut projeleri zorunlu hale geldi. 1984 yılında çıkarılan Toplu Konut Yasası’nın sağladığı destekler ile konut inşaatı özellikle 1985’ten sonra hızlandı. 1980’de iskân izni alınan daire sayısı 139 bin 207 idi. Bu sayı ekonominin canlanma ve durgunluk dönemlerine göre azalıp, arttı ve 90’lı yıllarda 200 bin ile 350 bin arasında değişti. İskân izni alınan daire sayısı 2009’dan sonra 400 binin üstüne çıktı ve 2013’te 729 bin ile rekor kırdı. Bugün yıllık bir milyon sınırını zorluyoruz. Dünyanın en büyük konut üreticilerinden biri olduk. Birçok ülkeye sistem ihraç ediyoruz.

Arsaların hızla değerlenmesi nedeniyle 1980’de 2.4 olan bina başına daire sayısı 2013’te 6.9’a kadar yükseldi, binalardaki katların sayısı da arttı. Son 15 yılda yüksek gelirli aileler, etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş sitelerde yaşamayı tercih etti. Geniş aile tipinden, ortalama dört kişilik çekirdek aileye geçiş süresine rağmen evlerimize sığamaz olduk. Dairelerin ortalama genişliği 1980’deki 100 metrekareden her yıl biraz daha artarak 2013’te 144 metrekareye kadar yükseldi.

1980 ile 1995 arasında yapı kooperatifleri aracılığı ile konut edinme yöntemi yaygındı ama sonraki yıllarda bankaların konut kredileri tercih edildi.

70’li yıllarda başlayan dış müteahhitlik faaliyeti 1980-2015 döneminde de önemli bir döviz kaynağı oldu. Engineering News Record dergisinin dünyanın en büyük 250 uluslararası müteahhit listesinde 2012 yılında 42 Türk müteahhit vardı. Yapı malzemesi üreten sektörler ise dış ticaret fazlası vererek cari açığın azaltılmasına katkıda bulunuyordu.

Kuyruktan akıllı telefona

Haberleşme sektöründeki gelişmenin asıl kaynağı IİM dünyadaki dijital teknolojilerin olağanüstü bir hızla gelişmesi oldu. 1980 yılında Türkiye’de telefon abonelerinin sayısı 1 milyon 148 bindi. Bir o kadar kişi de hat kuyruğunda bekliyordu. 80’li yılların ortasında başlayan yatırımları ile abone sayısı 1994’te 12 milyon 195 bin çıktı. Pazara yeni çıkan mobil telefonların sayısı ise 1994 sonunda yalnızca 172 bin 800 idi. Mobil telefon sayısı yılda ortalama yüzde 35’lik bir artışla 15 yıl içinde 72 milyon adede yükseldi.

1980 öncesinde gelişmiş ülkelerdeki bir yeniliğin Türkiye’de benimsenmesi için 15 ile 20 yıl arasında bir süre geçerdi. İnternetin yaygınlaşması ise çok kısa sürede gerçekleşti. 2006’da 2 milyon 774 bin olan genişbant abone sayısı sekiz yıl içinde yılda ortalama yüzde 41’lik artışla 2014’te 42 milyona yükseldi. Bugün dünyanın en hızlı internet sağlayıcısı ülkeler arasındayız. Yerli cep telefonu üretip ihraç ediyoruz.

FARUK TÜRKOGLU

Önceki sayfa 1 2

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu