Makaleler

Değişen Paradigmalarla Yeni Eğitim Sistemi

MEB’İ DEŞİME ZORLAYAN SORUNLAR

Kararname ile gerçekleştirilen MEB teşkilatındaki düzenlemelerin en fazla farkına varmamızı sağladığı gerçek, ‘eğitimci’ etiketini taşıyan ve ‘epistemik topluluk’ olarak adlandırabileceğimiz büyük bir meslek grubunun kendilerini yenilemek konusundaki başarısızlığıdır. Bugünkü değişim bu başarısızlığın doğal bir sonucudur. Kendini kutsayan ve kendi mesleki dogmalarını eğitimle ilgili tek kelime dahi edebilmek için ön şart sayan bu kesim istemeyerek de olsa eğitim hayatımıza önemli sekteler vurmuştur. Çünkü ‘eğitimciler’ birçok sorunu bu zamana kadar kendilerine has okuma, anlama, anlatma, değerlendirme, tanımlama ve çözme biçimleriyle, 140 yıllık kurumun bu denli radikal bir değişime uğramasının baş müsebbibi olmuşlardır.

Halbuki, değişim eğer MEB’in kurumsal ve MEB personelinin mesleki kodlarında mevcut olsaydı, zaman içerisinde tedricen ve kendiliğinden gerçekleşebilirdi. Onca zaman da kaybedilmemiş olurdu. Yine de hiç değilse şuna şükredelim, yeni düzenlemelerle kendi kendini güncelleme tohumları baştan aşağı MEB’in bünyesine serpilmiştir ve bakanlık modern bir yönetişim organizasyonuna dönüştürülmüştür. Değişimin nihai bir sonuç ve amaç olarak bırakılmaması, yöntemsel bir araç olarak eğitim süreçlerine dâhil edilmesinin altyapısı sağlamlaştırılmıştır.

Burada ‘eğitimcileri’ acımasızca yermek ve suçlamak gibi bir maksadımızın olmadığını belirtmek gerekir. Amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir. Öğretmen kökenli eğitimcilerin uzun yıllar ihmal ve vesayetçi politikalara alet edilmeleri, siyasi malzeme yapılmaları, kişisel ve mesleki gelişimlerine dönük çalışma yapılmaması ve yaptırılmaması, bu meslek grubunun içine kapanık ve kendilerini yenileme kabiliyeti düşük bir zümre halinde kalmalarına neden olmuştur. Yeni MEB’de en önemli ayağın AR&GE çalışmaları ve öğretmenlerin mesleki gelişmeleri konusundaki çalışmalar olacağını bizzat Sayın Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’den duymak eğitim süreçlerimizin güncellenmesi ve verimlileştirilmesi adına sevindiricidir.

Kişisel arzum Yeni MEB’in düşünce ve AR&GE üssünün İstanbul’a taşınması, ileriye dönük belirleyiciliği tartışılmaz bu hayati geçiş döneminde oluşturulacak seçkin araştırma ekiplerinin eski paradigma ve zihniyetin baskısından âzâd edilerek hem mekânsal hem de kavramsal özerkliğe kavuşturulmasıdır. Yenilikçi paradigmayla donanmış eğitim bürokratlarını, hâlâ ağır basan eski paradigmanın kuşattığı bir gayya kuyusunun içine atmak birçok tehlikeye gebedir. Özellikle de önümüzdeki 10 yılı baştan aşağı yeniden planlaması beklenen donanımlı ve uzman AR&GE ekiplerinin bu geçiş dönemini sağlam kafayla bakanlığın bürokratik zorluklarından bir nebze olsun uzak tasarlamaları sağlanmalıdır.

Merkezi İstanbul olan bu yapının aslında her bölgede aynı seviyede verimlilik ilkesiyle çalışan temsilciliklerinin meydana getirilmesi mevcut reformun içinin doldurulması bakımından önemli olmaktan ziyade zaruridir. Yetki devrinin ve merkeziyetçi yapının dönüştürülmesinin bugüne dek küçümsenen AR&GE birimlerinden başlanmasının medyayla, üniversitelerle ve STK’larla ilişkileri daha iyi bir noktaya taşıması kaçınılmazdır. Bu hamle, MEB’in tarihinde baskın olan ‘personelci/eğitimci’ paradigmanın, kalkınmacı AR&GE paradigmasıyla yer değiştirmesine de hizmet edecektir. Her an iletişim ve mütemadiyen reform esasına göre tesis edilecek istişare kanallarının açık tutulması temin edilmelidir.

Bu noktada tabir mazur görülürse, MEB’e bilgisayar diliyle ‘reset’ atılmıştır. Evimizdeki bilgisayara bu muameleyi ne zaman yaptığımızı varın siz düşünün! Bir epistemik topluluk olarak ‘eğitimciler’, varsaydıkları şekliyle eğitimi, sadece kendilerinin yönetmeye ve uygulamaya muktedir bir bilgi türü sayarak aslında eğitim süreçlerini değil, sadece kendi kendilerini ve konumlarını idare-i maslahatçılıkla idame ederek eğitimi vesayet altına alan normlar üreten bir kasta (esprit de corps kavramı bu durumu anlatmak için faydalı olabilir) dönüşmüşlerdir. Onların şahsına değil fakat mesleki verimsizliğine ve tutuculuğuna karşı gerekli eleştirilerin bir türlü yapılamaması bugün ‘devrim’ denilen köklü reformla sonuçlanmıştır.

Yeni MEB, bizlere kararnameyle getirilen reformların ardından sırada öğretmenlerle ilgili çalışmanın olduğu müjdesini verdi. Öğretmen yetiştirme konusunda tek bir kaynaktan, tek bir seçim yöntemiyle beslenmektense bu işi dünyada en iyi yapan Kore, Finlandiya, Hong Kong ve Singapur örneklerindeki gibi eğitim fakültelerinden başlayan çok boyutlu modeller geliştirmek, Yeni MEB’in gündeminde yer aldığı takdirde geleceğe dönük ümidimiz daha da artacaktır. Eğitim Reformu Girişimi Kordinatörü Batuhan Aydagül geçen yıl verdiği bir demeçte ‘2010-2015 arası Türkiye’nin beş öğretmen yılı ilan edilsin’ demişti. Sanırım bunu 2012-2017 arası döneme uyarlamak pek de zor değil. UNESCO Uluslararası Eğitim Bürosu uzmanı Dakmara-Ana Georgescu ise ‘2015 yılı kalite, cinsiyet ve erken çocukluk döneminde evrensel ilköğretim ile ilgili tüm bu hedeflere ulaşmak için bir çeşit son tarih gibidir’ şeklinde konuşarak önümüzdeki dönemin belirleyici önemine işaret etmiştir. Bu açıdan bakıldığında uygulanmakta olan değişim çalışmaları kapsamında Türkiye’nin eğitim haritasını en ince ayrıntısına kadar çıkararak ‘yetersizden’ ‘mükemmele’ doğru giden bir ölçekte değerlendirilmesi ve her seviye uygun eğitim grupları/seviye odaklı farklı stratejiler belirlenmesi dikkate alınabilir.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu