Makaleler

Değişen Paradigmalarla Yeni Eğitim Sistemi

Dünyanın en önde gelen kurumsal danışmanlık şirketi olan McKinsey’in eğitim politikaları çalışma grubunun kamuoyuyla paylaştığı çalışmalarında, reform yapmak isteyen ülkelere eğitim planlamasının zamanlaması ve bir programa bağlanması konusunda uyarılar yapılmıştır. Eğitim sektörü raporları, çuvallarla para harcamanın başarının birebir garantisi olmadığını somut verilerle kanıtlamıştır. Kendileriyle çalışma fırsatı bulduğum bu seçkin ekibin 1985-2010 yılları arası dönemde gerçekleştirilen eğitim reformu hareketlerini incelerken başvurduğu titiz analizler, 1980’li yılların ortasında başlanan yeniliklerin 10-15 yıl içinde nasıl Asya Kaplanları, Güney Kore, Finlandiya, Singapur gibi dünyanın en hızlı kalkınan ülkelerine ve en iyi eğitim sistemlerine dönüştüklerini gayet net ortaya koymuştur. Açıkça görülmektedir ki, reform konusunda en önemli değişkenlerden birisi kararlılıktır. Reform süreçlerindeki siyasi liderlik ve yönetişim anlayışı aynı zamanda değişim sürecinin takipçisi olagelmiştir.

EĞİTİM PLANLAMASINDA PROFESYONEL SEKTÖRLERE İHTİYAÇ VAR

Eğitimci, elinde bulundurduğu eğitim fakültesi ve eğitim yönetimi diplomasıyla okul kültürü içinde kesinlikle daha etkin, daha fazla söz sahibi olmalıdır, hatta eğitim süreçlerinin doğal bir sonucu olarak eğitim yönetimi yerele indirgenmelidir. Okul okulda yönetilmelidir. Yetki devri şarttır. Okul yöneticileri, okulun lideri olmalıdır. Bu tip yöneticilerin öğretmenlerin arasından yetiştirilmesi için gereken çalışmalar mutlaka yapılmalıdır. Ancak bugünün dünyasında bir ülkenin makro eğitim politikaları, eğitim planlaması ve yönetimi sadece eğitimcilere bırakılmayacak kadar karmaşıklaşmıştır. Eğitim planlaması farklı profesyonel sektörlerin katkısına muhtaçtır.

Aynen devlet yönetiminin sadece sosyal bilimler eğitimi alanlara bırakılmaması veya tıp doktorlarının artık mühendislerle tedavi robotları tasarlaması gibi eğitim, daha önce hiç olmadığı kadar iktisat, hukuk, sosyoloji, işletme, siyaset bilimi, psikoloji vb uzmanlık alanlarıyla ilişkili hale gelmiştir. Bu açıdan bakanlığa kazandırılması öngörülen uzman ve uzman yardımcıları belki hemen değil ama önümüzdeki 5-6 yıllık süreçte eğitim planlaması/yönetiminde kalkınma ve yenilik merkezli bir ‘epistemik topluluk’ halini alarak eğitim paradigmamızı müspet manada değiştirecektir. Yeni MEB’de görev verilmesi düşünülen sözleşmeli yöneticiler ise performansa dayalı insan kaynakları modelinde aslında istisna değil, genel bir kuraldır. Talim Terbiye Kurulu’nun yapısı da bu esaslara göre düzenlenmiştir.

Kendi başına tecrübe, Türkiye’nin 20 milyonu aşan dinamik genç öğrenci nüfusunun geleceğini planlayanların en önemli özelliği olmaktan çıkarılmalıdır. Bilgi donanımıyla farklı, pratiğe dönüştürmeye yatkın, ve değişime mütemadiyen açık eğitim yönetişimi uzmanları olmadan Yeni MEB’i, eskisinden ayırmak kolay gerçekleşemeyebilir. Aksi takdirde dünyadaki gelişmeleri takip etme ve özümseme kabiliyeti eğitim bürokratlarının çok ilerisindeki çocuklarımızla, MEB teşkilatı arasında nesil farkından başka uçurumlar da oluşmaya devam edecektir. Bu anlayış ve zihniyet makası açıldıkça eğitim sistemimizden beklenen verim alınamayacaktır. Anahtar, Yeni Türkiye ve Yeni MEB arasındaki köprüyü bir an önce inşa etmekten geçmektedir. İnsan, kalkınma ve sürekli reform odaklı Yeni MEB’de, Yeni Türkiye’nin bir eğitim haritasının çıkarılmasında ve yeni gündemlerin belirlenmesinde KHK’nin 32. maddesi uyarınca oluşturulacak çalışma grupları yadsınamaz rol oynayacaklardır.

Öneri babında şu başlıklar teklif edilebilir: eğitim ve sürdürülebilir kalkınma; eğitim fakülteleri ve öğretmen yetiştirme; sosyal medya ve eğitim; özet yetenekli çocuklar/sanat eğitimi/kültür eğitimi; küresel eğitim süreçlerinin takibi ve MEB’in kendi özerk düşünce kuruluşunu oluşturması; öğretmenlere dönük tam teşekküllü bir eğitim portalı; bölgelerarası farklar (dünyada ‘achievement gap’ şeklinde kullanılan haliyle); okul ve eğitim performansı, ölçümü ve en iyi okulların sınav sonuçları dışındaki yöntemlerle sıralandırılması; eğitim istatistikleri ve veri toplama süreçlerinin mükemmelleştirilmesi; Türkiye’nin ilçe bazında eğitim haritasının çıkarılması; okuma kültürü ve okul kütüphaneleri; yabancı dil; istihdam/rekabet ve eğitim; değerler eğitimi.

Çokça konuşulmasına rağmen genelde tekrardan öteye gitmeden klişeler ürettiğimiz ve böylelikle verimsizleştirdiğimiz ‘değerler eğitimi’ alanının, bir kamu diplomasisi aracı olarak milli birlik ve beraberlik çalışmalarında içine kötü alışkanlıklarla mücadele, sivilleşme, insan hakları ve anadil konularını da alması düşünülebilir. Değerler eğitimi sadece ‘âlim’ değil, aynı zamanda ‘ârif’ yönü ağır basan bireyler yetiştirmek için gereklidir.

Önceki sayfa 1 2 3 4 5Sonraki sayfa

Hem indirmesi hemde kullanımı tamamen ücretsiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu